Ana Sayfa İÇ POLİTİKA 11 Mayıs 2016

Bekir Bozdağ Kadıköy’de

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kadıköy’de gerçekleştirilen Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu Ürün ve El Sanatları Fuarı’nın açılışına katıldı.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Adalet Bakanlığı İş Yurtları Daire Başkanlığı tarafından Kadıköy’de gerçekleştirilen “İstanbul 5. Ürün ve El Sanatları Fuarı” açılışına katıldı. Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu Ürün ve El Sanatları Fuarı’nın açılışında konuşan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, önemli açıklamalarda bulundu.

“CEZAEVİNDE BULUNANLAR TOPLUMUN BİR PARÇASI”

Ceza ve Tutukevleri, insanlarımızın bir kısmının değişik gerekçelerle hayatlarının bir bölümünü geçirdikleri ikamet yerleridir. Cezaevlerinde bulunan insanlar bulunuş gerekçeleri ne olursa olsun her biri devletimize emanettir. Onlara işledikleri suçlar nazarıyla değil de insan nazarıyla bakmak, onların onurunu korumak, hayatlarını güvenli bir şekilde sürdürmelerini sağlamak, cezalarının infazı tamamlandıktan sonra toplumun içerisinde saygın bir birey olarak yaşamasına yeniden fırsat vermek, imkan tanımak için CTE büyük bir görevi ifa etmektedir. Unutmamak lazımdır ki, cezaevlerinde bulunan her bir insanımız bu toplumun onurlu bir bireyidir. Suçluyu kazırsanız altından insan çıkar anlayışı tam da bunları ifade etmektedir. Bunlar ülkemizin değişik yerlerinde yaşarken bazen bilerek bazen bilmeyerek bir suç işlemiş olabilirler. Ama sonuçta bunları her biri bizim toplumumuzun bir parçası, bir kısmımızın eşi, bir kısmımızın babası, annesi, çocuğu, hasılı akrabası,yakınıdır. Onlara o gözle bakmak ve onların her birini ailelerinin emaneti olarak görmek devletin ve devlete hizmet eden herkesin vazifesidir. Biz de bu anlayışla bu çalışmaları yürüttüğümüzü ifade etmek isterim.

Genel Müdürümüz açıkladı. Eğitimden ve bu fuarda gördüğünüz gibi meslek edindirmeye kadar pek çok sanat benzeri el becerisi ve benzeri nitelikleri burada. Bundan sonra da bu çerçevede çalışmalar yürüyecektir.”

“TAHLİYE SONRASI YAŞANAN SIKINTILAR”

Cezaevlerinde cezasını çektikten sonra tahliye olan kişilerin hak ettikleri saygın yeri elde edebilmesi için toplumda onlara kucak açması lazım. İş aradığında, herhangi bir etkinlikte bulunmak istediğinde, herhangi bir faaliyetin parçası olmak istediğinde onların geçmişine bakarak bir ön yargı içerisine girmememiz lazım. Maalesef iş konusunda çok ciddi sorunlar yaşandığını biliyoruz. Cezasını çekmiş ama ailesi var, kendi geçimi var, herhangi bir yere iş başvurusu yaptığında onun adli sicil kaydına bakıp teşekkür edip gönderen pek çok  işadamı var. Ben buradan İstanbul’dan onlara da çağrıda bulunuyorum. Düşmez kalkmaz bir  Allah’tır. Cezaevine giren hiç kimse bunlar başına gelsin istemez. Allah kimseyi düşürmesin oraya. Ama oraya düşen insanlarından bu topluma karışma ve bu toplumda birey olarak yaşama hakkı olduğunu asla unutmamamız lazım. Cezasını çeken insana tahliyeden sonra yaşadığı ili açık cezaevine dönüştürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur olmamalıdır da. O nedenle işadamlarımıza çağrımı yeniliyorum ve diyorum ki, gelin her biriniz cezaevlerinden tahliye olmuş insanlarımıza iş verelim. Herkes yanında cezaevinde belli bir süre kalmış en az bir insanımızı çalıştırmış olsa kıyamet mi kopar? Hiç bir şey olmaz. Belki o insanların yeniden suç işlemesine engel olmuş oluruz. Onların topluma daha yararlı insanlar olmasına katkıda bulunmuş oluruz.

Siz kendinizi ceza çekmiş sonra tahliye olmuş biri yerine koyun. Aileniz var gidiyorsunuz iş için dinliyorlar, özelliklerinizi beğeniyorlar, fakat sizi arayacağız diyorlar. Sizin adli sicilinizi öğrendikleri zaman size teşekkür ediyorlar. Her gittiğiniz kapı yüzünüze kapanıyor. Ne yapacaksınız ? Onurunuzla, alın terinizle, emeğinizle, mesleğinizle,donanımınızla, helalinden kazanmak istiyorsunuz ailenize kendinize, çocuğunuza bakmak istiyorsunuz ama size gittiğiniz bütün kapılar kapanıyor. Zorla insanları ikinci defa üçüncü defa suça iter bunlar. Onun için yeniden insanlarımızın suça itilmemesi için toplumun içine döndükten sonra da başkalarının da suça gitmemesi için burada toplumsal bakışımızı değiştirmeye ihtiyacımız var. Hayatın her alanında bu olumsuzluklar yaşanıyor ve bu olumsuzlukların bedeli hepimiz için daha da ağır olmaktadır. Umarız ki herkes “Düşmez kalkmaz bir Allah’tır” deyip gün gelir ben de benzer bir duruma düşebilirim diyerek içinden geçirmesinde fayda vardır. Bu yüzden ceza infaz kurumlarından çıkmış bu insanlara mutlaka ellerimizi uzatmak onlara iş ve aş vermek zorundayız.  Vermeliyiz ki toplumumuz daha iyi bir hale gelebilsin, onlara da ikinci defa bir fırsat vermiş olalım.

“CEZAEVLERİNE YÖNELİK HABERLER ÇARPITMADIR”

Ceza ve tevkifevleri çok ciddi eleştirilere muhatap oluyor. Muhatap olması da normaldir.  Çünkü orada her birimizin deminde söylediğim gibi tanıdıkları, sevdikleri, saydıkları var. Onlara ilişkin bir takım olaylar olduğu zaman elbette burayı yönetenlerle ilgili eleştiriler olacak, şikayetlerimiz olacaktır. Buna bizim hiç itirazımız yok. Hem Anayasal hakkımız, hem de ceza ve tevkifevlerini yönetenlerin işlerini daha iyi yapmaları için büyük bir halk, kamuoyu denetimidir. Böylesi bir denetimin olması buradaki işlerin aksıya yönlerinin daha erken görülmesine, sorunların çözülmesine, olumlu adımların çoğaltılmasına büyük katkı sağlayacaktır. Ama bilmenizi isterim ki ceza ve tevkifevlerine dönük haberlerin büyük bir kısmı çarpıtma, yönlendirme ve asılsız haberlerdir. Bunların yalanlanması için Adalet Bakanlığı’nda biz bir birim kursak, 7/24 çalışsa, bu birim bu işe yetişemez çünkü hemen hemen Türkiye’nin değişik her bir yerinde benzer haberler çıkıyor. Benzer yanlış, asılsız yorumlar çıkıyor, yönlendirme algı operasyonu çerçevesinde değerlendirmeler yapılıyor. Biz bunlarla ilgili kamuoyunu mümkün olduğunca bilgilendirmeye çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi adliyelerde basın sözcülüğü kurduk. Medya iletişim büroları oluşturduk ki, bu tür algı operasyonlarına karşı zamanında kamuoyunun etkin ve doğru bir şekilde bilgilendirilmesi hem yargını yıpratılmasının önlenmesi bakımından son derce önemli, hem de vatandaşlarımızın doğru bilgi ve haber alma haklarına saygı duyma bakımından son derece önemli bir adım attık. Bugün Türkiye’mizin bütün adliyelerinde basın sözcülükleri var, medya iletişim büroları var. Bu tür haberleri takip ediyorlar, değerlendiriyorlar  ve gerekli gördükleri zamanda açıklamalarını soruşturmanın gizliliğine riayet ederek , vatandaşlarımızın lekelenmeme hakkını, masumiyet ilkesini koruyarak, aynı şekilde haberleşme hakkının da gereğini yerine getirerek, Türkiye kamuoyunu doğru elden, doğru dilden bilgilendirme konusunda büyük bir çalışmanın yürütüldüğünü buradan ifade etmek isterim. Ama buna rağmen çarpıtma haberleri önlüyor muyuz? Önleyemiyoruz. İşte bugün Türkiye’de kendine çok büyük diyen bir gazetenin manşetinde diyor ki; “IŞİD firarı”, “5 tane mahkûm firar etti” diyor. Arkasından bir haber oluşturuyor. Nedir olayın aslı? IŞİD firarı dediğinizde ne anlarsınız? IŞİD’in teröristleri cezaevinden kaçmış anlarsınız, herkes öyle biliyor ama haberin içerisine girdiğinizde içinde başka bilgiler veriyor. Şimdi bir defa açık ve net bir şekilde söylüyorum bu haber, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin DAEŞ terörüne yardım ettiği algısını oluşturmak isteyenlerin değirmenine su çekmek maksadıyla yapılmış, algı operasyonu bir haberdir.  Çarpıtma bir haberdir. Manşete onu çekiyorsunuz, altına başka şeyler koyuyorsunuz. Bu gazetecilik meslek ilkeleriyle, etik ilkeleriyle  uyuşmaz .Düpedüz ahlaksızlık.  Ahlaksızlığın manşeti mi olur? Diyorlar ki; 5 kişi DEAŞ’lı firar etti, manşet onu gösteriyor.  5 kişi dedikleri kişiler yargılanmışlar ceza almışlar, cezaları kesinleşmiş, açık cezaevine girme hakkı almışlar, çıkmışlar ve bunlar yargılanırken DEAŞ terör örgütü suçlamasından beraat etmişler. Mahkeme diyor ki; bunlar DEAŞ’lı değil. Bunlarla ilgili beraat kararı veriyor. Ve silah taşıma vs. konudan bunlar hakkında mahkumiyet kararı veriliyor. Bir defa mahkumiyetleri DEAŞ terör örgütünden değil, bunu içeride arka sayfada küçük küçük veriyorlar, manşette bunu  vermiyorlar. 5 kişi deniyor 5 kişi yok. İstihbarat haber vermiş. Doğru, istihbarat ayın 3’ünde haber verdi. “Böyle bir kaçış planı var, olay var” diye ve bunun üzerine anında müdahale edilmiştir. Aynı gün üzerine gidiliyor, aynı gün bunları kapalı cezaevine almak için görevliler gidiyor. O arada mahkumlar açık cezaevinden gidiyorlar.  Açık cezaevinden ayrılma bizim literatürde firar sayılmaz. Dış güvenlik, tel örgü yoktur. Neden? Cezası bitmek üzere olan kişiler genelde oraya çıkıyor. Ve topluma kazandırmak, rehabilitasyon sağlamak amacıyla da bulunuyorlar ve oradan sonra da topluma karışıyorlar. Belli aralıklarla ailelerine gitme imkânları var, izne gitme imkânları var. Neden bunu sağlıyoruz? Çünkü bu yönler bunların topluma kazandırılmasının faydalı olacağını değerlendiriyoruz ve bunun faydalarını da biz gördük. Bundan sonra da göreceğiz. Kaçmaları halinde kendi aleyhlerine olacak cezalar, yaptırımlar var. Ama toplumun içine karışması konusunda da onlara büyük katkılar sağlıyor. Ama maalesef gazete sadece, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin DAEŞ terör örgütüne yardım ettiğine ilişkin kara propagandaların, kirli anlayışların, bazı yerlerde doğruymuş gibi kabul görmesi için uğraş verenlerin değirmenine su taşımaktadır.

DAEŞ TERÖR ÖRGÜTÜDÜR

Türkiye DEAŞ terör örgütünü, terör örgütü olarak ilan eden ülkelerin başında geliyor. Hem de en evvel ilan eden. Ve DAEŞ terör örgütüyle en etkin, kararlı mücadeleyi yapan ülke yine Türkiye Cumhuriyeti’dir. Yani düşünebiliyor musunuz bunların mantığına göre işte Ankara’da canlı bomba gelecek patlatacak, benim vatandaşlarım hayatını kaybedecek, şehit olacak, yaralanacak bunun arkasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacak. Böylesi bir saçmalık, böylesi bir akılsızlık, akıl tutulması olabilir mi? Türkiye’nin dört bir yanında DAEŞ terör örgütü canlı bombalarıyla, başka tür teröristleriyle eylemler yapacak onun arkasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacak. Her gün Kilis’e DAEŞ terör örgütü bomba atacak, onun arkasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacak. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Biraz akıl, biraz izan, biraz basirettir. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile terör örgütlerini yan yana getirmek isteyen uluslararası çevreler, bunların içerde bilerek bilmeyerek içerde işbirlikçileri var.

“TERÖRLE MÜCADELE”

Buradan bir kere daha söylüyorum: Türkiye’nin gözünde terör örgütlerinin dini, dili, vatanı, rengi, hedefi,  gerekçesinin hiçbir kıymeti yoktur. Kim ki terör örgütüdür, terör örgütü eylemi yapıyordur, Türkiye’nin düşmanıdır, Türkiye onunla sonuna kadar kararlı bir şekilde mücadele edecektir, ettiği gibi. PKK terör örgütüyle, DHKPC terör örgütüyle, diğer terör örgütleriyle, DAEŞ terör örgütüyle, El-Kaide terör örgütüyle, başkaca terör örgütleriyle nasıl mücadele ettiyse bütün terör örgütleriyle de aynı kararlılıkla mücadele edecektir. Bugün terörle ve terör örgütleriyle mücadelesini hukuk içinde ve hukuk kurallarına azami riayet ederek yapan dünyada yegâne ülke vardır o da Türkiye Cumhuriyeti’dir. Emin olun dünyanın başka ülkelerine bakın terörle mücadelesini Türkiye Cumhuriyeti kadar hassasiyetle yürüten, sivil insanlar masumlar zarar görmesin diye kılı kırk yararcasına itina ile mücadele eden ikinci bir ülke yoktur. Fransa’da bir terör eylemi oldu arkasından yaşananları gördük, Belçika’da bir terör eylemi oldu arkasından yaşananları gördük ama Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımı mücadele tarzı ve yaptıkları da ortadadır. Fransa AHİM’i askıya aldığını Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne bildirdi. İnsan hakları askıya alıyorum dedi, insan haklarını çiğnerim demektir bu ama Türkiye böyle bir yola gitmedi. Bütün insan haklarına ilişkin denetim mekanizmaları açık olduğu halde onlarla şeffaf bir ilişki kurduğu halde terörle mücadelesini hukuk’a uygun bir biçimde Türkiye sürdürmektedir, bundan sonrada sürdürecektir. Daha öncede ifade ettik DAEŞ terör örgütü PKK terör örgütü DHKPC terör örgütü ve başkaca terör örgütleri gibi eli kanlı taşeron terör örgütüdür. Bütün şeytanlar bir araya gelse İslam’dan ve Müslümanlardan nefret ettirmek için bir organizasyon düşünse ve bunu harekete geçirsek deseler İŞİD gibi bir organizasyon kurabilirler mi? İslam, Kuran bu milletin değerleri ne DAEŞ terör örgütünü ne de onun gibi eli kanlı hiçbir terör örgütünü meşrulaştırmaz onlara olumlu bakmamızı sağlamaz. Ama maalesef Dünya’nın yüz otuzdan fazla ülkesinden insanlar Amerika’sından, Avustralya’sına kadar dili farklı dini farklı mezhebi farklı ideolojisi farklı, kültürü farklı, eğitimi farklı, ailesi farklı insanları hangi güç ikna edip ölmek ve öldürmek için Suriye ve Irak’a gelmelerini sağlıyor. Bunu bir devlet tek başına yapabilir mi? Bir terör örgütü bunu yapabilir mi? bunun arkasında başka kurmaylar var bu kadar farklı ülkelerden bu kadar teröristi toplayacak oraya gönderecek ölmek öldürmek üzere Suriye’ye transferini sağlayacak DAEŞ terör örgütü gibi eli kanlı bir örgüt’ün yapabileceği bir ismi bu, bunun arkasında başka güçler var, başka hesaplar var. Bir yandan Ortadoğu’yu terbiye ederken, bölgede hesap yapanlar siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik bir takım hesapların içerisinde olanlar PKK terör örgütünü nasıl taşeron olarak kullanıyorlarsa DHKPC terör örgütünü nasıl taşeron olarak kullanıyorlarsa  DAEŞ terör örgütünü de aynı şekilde taşeron olarak kullanıyorlar. DAEŞ terör örgütüne ve bütün terör örgütlerine karşı hepimizin yek vücut olması lazım. Türkiye’nin siyaseti teröre karşı birlik olma birlikte hareket etme, bu meseleyi siyasi rekabetin dışında tutup milletin tamamının ortak meselesi görme anlayışına maalesef gelememiştir. Siyaset kurumunun da burada maalesef kendine bir çeki düzen vermesi lazım terör örgütleri saldırdıkça muhalefet partileri bunu bir saldırı vesilesi ihtiyaz etme bu saldırılara karşı iktidarın yanında nasıl dururuz, iktidar mademki bu ülkenin yönetici aklıdır, bunlara nasıl projelerle önerilerle destek oluruz diye birlik içerisinde olup aklımızı, bilgimizi, tecrübemizi paylaşmak için yarışmamız gerekirken terör saldırdıkça birbirine saldıran bir siyaset anlayışı var. Kör siyaset anlayışına Türkiye’nin son vermesi lazım. Belki siyasi partiler buna son vermeyebilir ama vatandaşımızın buna son vermeyen yaklaşımlara karşı kendi partilerine gidip yeter demesi lazım DAEŞ saldırıyor, siz yükleniyorsunuz PKK terör örgütü saldırıyor siz yükleniyorsunuz. Türkiye’nin hangi hükümeti terör saldırsın ister. Bugün 64. Hükümet iş başında, bugüne kadar gelen bütün Cumhuriyet Hükümetleri terörle etkin ve samimi bir şekilde ellerindeki imkanlarla mücadele etmişlerdir. Hiçbir hükümet kendi ülkesinde terör olsun istemez tek bir vatandaşının burnu kanasın istemez, herkes huzur ve barış içerisinde olsun mutlu olsun, ülkenin refahı dahil her türlü imkanların adil paylaşımı olsun bunu arzu eder bunun için mücadele eder ama öyle hastalıklı anlayışlar var ki bir şehit olduğunda sanki bu şehit olduğu için sevinen iktidar yanlısı insanlar varmış gibi ahlaksızca vicdansızca propaganda yapıyorlar maalesef bu kirli anlayış Türkiye’de bazı çevrelerin ahlakı haline gelmiştir. Böyle ahlak olmaz, böyle bir kirli anlayışın Türkiye’ye bir faydası olmamıştır, bundan sonrada olmaz. Onun için buradan bir kez daha diyorum ki terörle mücadele elbette devletin yönetici aklı olan hükümetin koordinasyonunda hükümetin yönetiminde olacaktır ama hep birlikte hep beraber bu mücadelede hükümetimizin arkasında durmak zorundayız. Vatandaşlarımızın teröristlerle ilgili gördüğü şeyler olduğu zaman bunu yetkililerle paylaşmasında fayda var. Bir terörist gelip bir evde kalıyor oradan daha sonra çıkıp kendini bir yerde  patlatıyor yüzlerce insanın yaralanmasına onlarca insanın şehit olmasına neden oluyor. Onu görüp de yetkililere haber vermeyenler şöyle düşünmeli burada hayatını kaybeden vatandaşların ölümünden ben sorumlu muyum, değil miyim diye bir vicdanına sorması lazım başkaları buna muhbirlik der bunu kötülerler. Bir yerde katliam yapılacak siz katliamı yapacakları gördüğünüz zaman onu ilgililere haber vermeniz muhbirlik değil, insanının yaşama hakkına saygı duymak insan onuruna hizmet etmek insanı korumak  vatandaşı korumak insanlık vazifesini yapmak ama maalesef bu noktalarda çok farklı yaklaşımlar ortaya konuluyor. Bütün vatandaşlarımızın da teröristler tarafından yapılan planlamalarla ilgili bir bilgisi olduğu zaman bunu mutlaka güvenlik güçleriyle, yetkililerle paylaşmasında fayda vardır, hepimiz bu anlamda üzerimize düşeni yapmakla mükellefiz eğer yapmazsak onun kendini patlattığı yerde biz kendimizi olabiliriz, bir yakınımız olabilir veya onun yaptığı başka tür eylemlerde komşumuzun başka birilerinin evlatları şehit olabilir yaralanabilir o nedenle bu noktadaki duyarlılığımızın da üst düzeyde olmasının da büyük fayda olduğunu buradan bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum.

“CEZAEVİ PERSONELİNİN ÖZLÜK HAKLARINA İYİLEŞTİRME”

Cezaevlerinin yönetimi bugün Adalet Bakanlığı’nda ama dış güvenliği İç İşleri Bakanlığı’nda Jandarma eliyle sağlanmaktadır. Cezaevlerinin dış güvenliğinin tamamen Adalet Bakanlığı’na geçmesi ve cezaevinde çalışan personelin özlük haklarında iyileştirme yapılmasına ilişkin kanun tasarımız geçen dönem TBMM’ye gelmiş ancak genel kurul aşaması tamamlanmamıştır. İnşallah bu dönemde dış güvenlik yasasını Meclisimizden çıkaracağız ve infaz koruma memurlarımız dahil cezaevlerinde çalışan personelimizin haklarında da olumlu gelişmeleri sağlayacağız.”

Açılışa, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Müsteşar Yardımcıları Basri Bağcı, Musa Heybet, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, CTE Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, İş Yurtları Daire Başkanı V. Kadri Kamer de katıldı.

İlginizi çekebilir

Bakanlardan ilk açıklama

Bakanlardan ilk açıklama

selyus