Ana Sayfa YAŞAM 9 Kasım 2016

Ayhan Küçük, “Bu tuzağa düşmemeliyiz”

Uluslararası Hak İhlalleri Merkezi Başkanı Ayhan Küçük ‘Allah’ın Elçisi’ filmi ile ilgili “BU TUZAĞA DÜŞMEMELİYİZ!” başlığıyla bir basın açıklaması düzenledi.

Uluslararası Hak İhlalleri Merkezi’nde, “Hollywood Lobisi ‘Allah’ın Elçisi’ filmi için iş başında. “BU TUZAĞA DÜŞMEMELİYİZ!” başlıklı basın açıklaması yapıldı. Bir toplantı düzenleyerek basın açıklaması yapan UHİM Başkanı Ayhan Küçük, altı çizilecek konuları kamuoyuyla paylaştı.

Başkan Ayhan Küçük basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Bugün dünyaca ünlü İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin “Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmi üzerinden fırtınalar kopartılmaktadır. Ne yazık ki neredeyse tamamı “Şiilerin çektiği bu film…” ifadesiyle başlayan eleştiri ve yorumlar, hakkaniyetli olmak bir yana, adaletten ve objektiflikten uzak, mezhepçi yaklaşımlarla yapılmaktadır. Bu yorumlarda sözde “film eleştirisi” adı altında;

Hz. Peygamber’in anne, dede ve amcasının “cehennemlik” olduğunu söyleyenlerden, Hz. Amine’nin Hz. Meryem’e benzetilmesini dini bir hata gibi gösterenlere…

Çekimleri iki yıl önce tamamlanmış filmdeki sahnelerin, İran’la Arabistan’ın bu yıl yaşadığı gerilimin rövanşı olduğunu iddia edenlerden, film boyunca tevbe etme ihtiyacı duyduğunu söyleyenlere…

Dönemin Yahudi ve Hristiyan din adamlarının canlandırıldığı sahnelerin altında art niyet arayanlara kadar, yüzlerce izansız eleştirinin Mecid Mecidi ve onun şahsında bütün Şii Müslümanlar hedef olmaktadır.

Günümüz dünyasında Hz. Peygamber’in beyaz perdede anlatılması, İslam dünyasının alışık olduğu ve kabullenebildiği bir durum değildir. Nitekim bugün Müslümanların referans kabul ettiği “Çağrı” filmi 40 yıl önce vizyona girdiğinde yüzlerce tepki almış, filmi gösteren sinema salonları bombalanmış, film aleyhine gösteriler düzenlenmiş, rehin alınanlar olmuş, varını yoğunu bu film için ortada koyan Mustafa Akad yerden yere vurulmuştur. Hatta bazı Hristiyanlar da Hz. Hamza karakterini bir Hristiyan’ın canlandırması nedeniyle film aleyhinde kampanyalar yürütmüştür.

Elbette İslam tarihinin ya da İslam Peygamberinin herhangi bir sanat dalında anlatımı birtakım kurallara bağlı olmalıdır. Ancak bu kurallar Kur’an ve sünnet doğrultusunda belirlenmeli; kişilerin, kurumların, mezheplerin tekelinden tamamen bağımsız bir şekilde değerlendirilmelidir.

Mecid Mecidi de bu filmi yaparken iyi niyetle hareket etmiş, filmin senaryo aşamasında Diyanet İşleri Başkanlığı da dâhil olmak üzere hem Şii hem Sünni dünyadaki İslami otoritelere başvurarak fikir ve önerilerini almıştır.

Her film gibi bu filmin de eleştirilebilecek, beğenmediğimiz ve doğru bulmadığımız yönleri olabilir. Ancak bir düşünce ve sanat yapıtı, hele ki Hollywood’un tekelinde olan bir sahada emek harcanarak ortaya konmuşsa, asgari bir saygıyı hak etmektedir.

Mevcut kin ve nefret selinin, İslam peygamberi Hz. Muhammed’i anlatma gayesiyle yola çıkmış bir filmi ve o filmin yönetmenini hedef alması, yapıcı değil yıkıcı, ayrıca Müslüman şahsiyetinin belirleyici unsuru olan adaletten yoksun bir tavırdır.

Ayrıca bu tip eleştiriler, önümüzdeki süreçte bu alanda ortaya konacak çalışmaların da önünü kesecek ve küresel sistemin politikalarını meşrulaştırma işlevi ile hareket eden Hollywood tekelinin sürmesine yardımcı olacaktır. Unutulmamalıdır ki, kültür oligarşisi dünya üzerinde Hollywood’dan başka bir sinema endüstrisinin varlığını istememektedir.

Toplumların kültür ve inanç değerlerini hiçe sayarak kendi pagan kültürlerini dünyaya dayatan Hollywood filmleri milyonlarca izleyiciye ulaşırken, “Allah’ın Elçisi” gibi filmlerin izlenmemesi için neden kampanya yürütülmektedir?

Hatırlanacağı üzere, 2003 yılında Bağdat işgal edildiğinde ABD generali John Mayer, “Bir Şii-Sünni çatışması öngörüyoruz ama yeterli nefret yok!” demiştir. Geçen zaman zarfında uluslararası güçlerin piyonu olan IŞİD ve HAŞDİ ŞABİ gibi terör grupları da kullanılarak yeterli nefretin oluşturulduğu görülüyor. Irak’tan sonra bugün Suriye’de yapılmaya çalışılan da budur.

İnsanları kulaktan dolma bilgilere inandırarak oluşturulan bu nefret; İran’dan Yemen’e, Afganistan’dan Suriye’ye, Pakistan’dan Irak’a ve Türkiye’ye kadar İslam coğrafyasının pek çok ülkesinde körüklenmektedir. Barut fıçısı durumundaki bölgede ABD ve AB ülkelerinin desteğiyle patlak verecek bir Şii-Sünni savaşının tek mağlubunun Müslümanlar olacağı gün gibi aşikar bir gerçektir. Bu bağlamda ağzımızdan bilinçsizce çıkan eleştirilerin küresel sistemin çıkarlarına yarayacağı unutulmamalı ve kültür oligarşisinin yeni oyunu olan mezhepsel ayrıştırma ve çatıştırma tuzağına düşülmemelidir.” dedi. 

selyus