Lerzan Tuğba ŞAHİN

Bir Varmış Bir Yokmuş

COĞRAFYANIN MAZLUMLARI

Sürecin başından beri diplomatik hamlelerin yanı sıra en fazla sorumluluğu alıp, Suriye halkına samimiyetle kucak açan ülke Türkiye oldu.

Altı yıl.. Tam altı yıl geçti fakat Suriye halkının acıları bırakın geçmeyi, büyüyerek devam ediyor. O zamanlar kaleme aldığım yazılarımda değindiğim noktaları hatırlayınca, durumun bugün çok daha vahim olduğu ortada.

Altı yıllık süreç içerisinde Suriye’ye defalarca giden BM gözlemcilerinin nihai bir neticeye katkı sağlayamaması bir kenara, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği Temsilcisi

Kofi Annan’ın hazırladığı planın, Suriye yönetimi tarafından 2012 yılının Nisan ayında kabul edildiği halde, hemen Mayısında aynı yönetim tarafından ihlal edilmesiyle başarısızlığa uğraması, ve ne yazık ki ülkedeki çatışmaların durdurulamaması. Bunların akabinde aynı yılın Haziran ayında ilk adımı gerçekleştirilen Cenevre müzakereleri Eset rejimini durdurabilir umuduyla diplomatik girişimler başladı. Ancak her seferinde Eset rejimi müzakerelere aykırı hareket etti. Öyle ki 2016 yılının sonunda dördüncüsü, geçtiğimiz ay sonunda ise beşincisi tamamlanan müzakerelerden sonuncusunda Esat rejimi siyasi geçiş konusunda uzlaşmaya varmamakta diretti. Diğer taraftan Astana sürecinde de verilen sözlere uymayan yine aynı yönetim oldu.

Geçtiğimiz hafta Suriye rejimi daha önce Guta’ya yaptığı gibi İdlib’e havadan kimyasal saldırı yaparak sinsi katliamını gerçekleştirdi. Ne yazık ki coğrafyanın mazlumları çocuğuyla, kadını, erkeğiyle bir kez daha tüm dünyanın gözü önünde katliam rejiminin kurbanı oldu. Artık sözcükler tükendi, tarifler yetersiz. En acısı da tüm dünya o katliamın bilançosuna ve insanın kanını dondurup, vicdanını alt üst eden görüntülere dayanamıyor hale gelmişken bunca zaman diplomatik girişimlere rağmen Suriye’de kanayan yaranın iyileştirilememesi. Sürecin başından beri diplomatik hamlelerin yanı sıra en fazla sorumluluğu alıp, Suriye halkına samimiyetle kucak açan ülke Türkiye oldu. Bu arada Suriye’de olaylar başladığından beri artan bir diğer şey ise ABD’li beş silah firmasının değeri oldu. Suriye’li mazlumların sayısı katliamla azaltılırken, bu beş silah firmasının değeri yüzde 120 oranında arttı. Yorumsuz!

Dört gün önce İngiltere ve Fransa’nın talebi üzerine toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında ABD’li Nikki Haley’in elinde Suriye’de kimyasal katliamla öldürülen çocukların fotoğrafarıyla çıkışını sizler de izlemişsinizdir.Haley, fotoğraflardaki acı tabloyu gösterirken Eset rejimi ve Rusya’nın tutumunu eleştiriyordu ki, Rusya’nın BM Daimi temsilcisi koşa koşa toplantı alanından çıktı.

Sonra da birşey olmamış gibi geri geldi. Zaten orada oluşu da bir netice getirmedi, çünkü Suriye’deki rejim güçlerinin değil muhaliflerin kimyasal gaz ile saldırı yaptığını öne sürdü. Toplantının ilerleyen kısmında Haley “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi eylemde bulunma konusunda yine başarısız olursa bizzat harekete geçmek zorunda kalabiliriz.” diyerek sonraki hamlenin sinyalini vermiş oldu aslında.

Çünkü Cuma günü sabah 03:45 civarında ABD, savaş gemileriyle kimyasal silahların olduğu söylenen, Humus’taki Şaryat Hava Üssü’nü 59 Tomahawk füzesiyle vurdu. Hemen sonrasında da Pentagon’dan açıklama geldi, şöyle diyor: “Saldırı, Esad rejiminin 4 Nisan’da İdlib’in Han Şeyhun beldesinde gerçekleştirdiği kimyasal silah saldırısına tepki olarak yapıldı. ABD, kimyasal saldırılara tahammül etmeyecektir.”

Bu durum karşısında iki tarafa bölünüyor düşünceler. İlki, siyasi çözümleri reddeden, silah yoluyla konuşan Eset rejiminin bu müdahaleyi haketiği. Diğeri ise ABD’nin niyetinin yalnızca bu katliama tahammülsüzlük olup olmadığı kısmı. Neticede yakın tarihte şahit olduğumuz ‘kurtarma’ adı altında yanı başımızda Irak’ta ABD tarafında yapılan zulümlere şahit olduk. Dolayısıyla yeni bir Irak durumu olmamalı, olamamalı. Diğer taraftan bu müdahele ABD ve Rusya ilişkilerini de derinden etkiledi. Hatta Rusya, ABD’nin kırmızı çizgiyi aştığını ve aynısının tekrarı halinde kendilerinin karşılıksız kalmayacağını açıkladı. Elbette Türkiye’nin ABD’yi Humus’taki hava üssünü vurarak yaptığı hamle için destekleyen açıklaması da Türki-Rusya ilişkilerinde nasıl bir noktaya varılacağı konusunda merak uyandırıyor.

Fırat Kalkanı harekatının sona ermesi, hemen ardından gerçekleştirilen kimyasal saldırı, ABD’nin BMGK’deki çıkışı ve çok geçmeden harekete geçmesi farklı soru işaretleri de oluşturmuyor değil. BM Genel Sekreteri ise yaptığı açıklamada, ABD’nin bu girişiminin Suriye halkı adına daha vahim tablolara yol açabilecek gerginliklere sebep olabileceği gerekçesiyle, bu türlü adımlardan kaçınılması gerektiğini vurguladı.Bir de batı medyası başta olmak üzere çeşitli basın yayın kuruluşlarının İdlib’deki kimyasal katliamı ‘iddia’ olarak servis etmesi son derece saçma ve acımasızca, çünkü bu durumun iddiadan öte ne kadar gerçek olduğu, yapılan otopsiler neticesinde de gün gibi ortada. Bakalım süreç neyi gösterecek. Umarım çözüm diplomatik, ortak akıl yoluyla, Suriye halkına ve coğrafyaya zarar, Eset rejimine ise fayda sağlamadan elde edilir.

TUĞBA ŞAHİN

İlginizi çekebilir

YER YERİNDEN OYNAYACAK MI?

YER YERİNDEN OYNAYACAK MI?

selyus