Veli DALBUDAK

Selam Olsun

DERİ DEĞİŞTİREN DAĞ

Karadan yol yok. Çok büyük koyu yeşil bir gölün kenarında bırakmak zorundayız araçlarımızı. Kalabalık grup iskelede bizi bekleyen ahşap tekneye doluşu

DERİ DEĞİŞTİREN DAĞ

Karadan yol yok. Çok büyük koyu yeşil bir gölün kenarında bırakmak zorundayız araçlarımızı. Kalabalık grup iskelede bizi bekleyen ahşap tekneye doluşuyor. Gölün etrafındaki tek yerleşim yeri burası. Şirin bir kasaba, turistik. Bir o kadar da gizemli bir yer. Onlarca defa yıkılıp, onlarca defa yeniden kurulduğu yazıyor tarih kitaplarında…
Yerin yedi kat altında hakkında pek birşey bilinmeyen efsanevi kentler kurulu. Gölün lanetinden bahsedenler de var, dağın gazabından korkanlar da…

Cümbür cemaat doluştuğumuz tekne, bu neşeli ve eğlenceli grup için yeni eğlence kaynağı oluyor. Bir kere tekneden motor sesi çıkmıyor. Herkes şaşkın! İlahi kudretle yol alıyor sanki… Kimileri de diyorlar ki; ilahi gücü kızdırmamak için burada hiç gürültü yapmıyorlar. Çünkü yerel inanışa göre ilahi güç kızarsa, dağ gümbür gümbür gümbürder, göl ise kabarır ve köpürür. Gürültü nasıl olurmuş cümle aleme gösterir. Bu sözleri duyunca bir göle bakıyorum, bir de dağa. Nedense göle dalmak, dağa sarılmak istiyorum. Göl öylesine sakin, yumuşak ve davetkar, dağ ise kuvvetli, kudretli, şefkatli ve hükümdar…

Bizim neşeli grup eğlenceye devam ediyor. Gruptakiler sırayla dümene geçip tekneye kaptanlık yapıyorlar. Türlü muzipliklerle çeşitli açılardan fotoğraf çektiriyorlar. Fonda hep yüce dağ ve sakin göl var. Onlar da bizim şakacılara katılmış gibiler. Fon pek değişmese de tekne ilerliyor. Akvaryum denilen yere geldiğimizde tekne duruyor. Gerçekten pırıl pırıl bir suda yüzen balıkları seyrediyoruz hep birlikte ve ardından bu güzel suya bırakıyoruz günahkar bedenlerimizi…

Sadece serinlemek isteyenlerimiz var, balıklarla dostluk etmek isteyenlerimiz var, yalnızca şamata olsun diye girenlerimiz var. Tepeden tırnağa, saçının tellerine kadar ve hatta beyninin kıvrımlarına , yüreğinin en kuytularına, vicdanının karalar bağlamış yerlerine kadar arınmak isteyen dervişlerimiz var. Hatta hiç girmeyen su sevmezlerimiz de var. Öyle yada böyle grup için eğlence devam ediyor…

Karadan hiçbir şekilde gelinemeyen gölün bu en uç noktasında, yine neşeyle ama derinden hissettiğimiz korkuyla birlikte tekneden iniyoruz. Bizi bekleyenler var; rehber ve şoför. Belki başka bekleyenler de vardır! Ama şimdilik onları göremiyoruz. Dağın etrafından kıvrıla kıvrıla tırmanıyoruz zirveye doğru. Ağaç yok, bitki yok sadece donmuş lavın inşa ettiği kızıl kayalar var. Lavlar yanmış deri gibi dağın üstünü kaplamış…

Nihayet istasyona ulaşıyoruz. Burada sürekli araştırma yapıyorlar. Her türlü araç, gereç, donanım ve yüksek teknolojiye sahipler. Dağdaki bu istasyonun asıl amacı yanardağ araştırması, ama astronomi ile de yakından ilgililer. Dünyanın derinlikleri ile uzayın enginlikleri arasında genişçe bir çalışma alanları var.

Aslında bu volkan çoktan sönmüş idi. Asırlarca büyük felaketlere sebep olmuş bu yanardağ, son yıllarda yeniden hareketlendi. Gerçi henüz hareket çok derinlerde ama araştırma yapmak, hele hele kanlı tarihe dair izler bulmak için bu büyük bir fırsattı. Yüzyıl önce akışkan lavlar tarafından kapatılan bu defter belki de çok yakında yine yakıcı akışkan lavlar tarafından açılacaktı…

Etrafta bunlar olup biterken, bir yandan da onyıllardır süregelen turistik geziler devam ediyordu. Aynı coğrafyada, aynı zamanda, bazıları araştırıyor, inceliyor, bazıları geziyor, eğleniyor, bazıları yine mi felaket diye tedirgin oluyor. Aynı coğrafyada farklı zamanlarda farklı insanlar tarafından aynı şeyler, aynı korkular, aynı neşeler, aynı acılar ve aynı kaderler yaşanıyordu. Adeta deri değiştiren dağ, etrafındaki herşeyi değiştiriyordu.

Veli DALBUDAK

İlginizi çekebilir

Neden AK Partili oldum?

Neden AK Partili oldum?

selyus