Lerzan Tuğba ŞAHİN

Bir Varmış Bir Yokmuş

KITANIN DİĞER TARAFI

‘Tavsiye’ adı altında dayatılmaya çalışılan 35 maddelik isteklerde de bunlara yönelik başlıkları görüyoruz.

Kıtanın diğer tarafında olan biteni Avrupa’nın Türkiye saplantısı ya da Türkiye korkusu diye tanımlayabiliriz. Arkası kesilmeyen yeni siyasi hamleler, tehditvari çıkışlar ve adeta masal havasında yaptırım arayışları.. Avrupa’nın ve Avrupa Birliği’nin ağır topları konumundaki Almanya ve Fransa’nın siyasi aktörlerinin kendi iç işlerinden daha çok Türkiye gündemine mesai harcadığı da aşikar. Tüm bunlar devam ederken ise salı günü Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) tarafından kabul edilen raporla karşılaştık.

Önceki gün 47 ülkeden 324 temsilcinin bulunduğu AKPM, Türkiye’nin siyasi denetim altına alınmasını öngören tasarıyı 45 ret oyuna karşı 113 oyla kabul etti. Oysa Türkiye, 2004 yılında denetimden çıkmıştı ve bugün tekrar denetim altına alınarak, bu durumu yaşayan ilk ülke oldu. Gerekçe ise olağanüstü hal süreci, bu sürecin uzatılması, olağanüstü hal sürecinde alınan kararlarla beraber, 16 Nisan referandumu ile alakalı YSK’nın tutumu ve Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişinin kötüye gittiği iddiası. ‘Tavsiye’ adı altında dayatılmaya çalışılan 35 maddelik isteklerde de bunlara yönelik başlıkları görüyoruz. AKPM, Yüksek Seçim Kurulu’nun 16 Nisan Halk Oylaması dahilinde yapılan itirazları yeni baştan değerlendirmesini ve Olağanüstü hal uygulamasının derhal kaldırılmasını ‘tavsiye ederken’ ,bu 35 talep yerine getirildiği takdirde Türkiye ile AKPM arasındaki iş birliğinin devam edeceğini belirtiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKPM kararını Reuters’e yaptığı konuşmada “Kararı tanımıyoruz, karar tamamen siyasi” şeklinde değerlendirirken, Başbakan Yıldırım ise “Bu kararın arkasında görüyoruz ki Türkiye’yi bölmeye çalışan terör örgütünü, terör listesinden çıkarma gayretinde olan ülkelerin milletvekilleri var. HDP’li milletvekilleri de onlara katıldı, hiç şaşırmadık” dedi.

AKPM kararının hemen ardından Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye raportörü Kati Piri de sosyal medya hesabı üzerinden “Türkiye, temel haklara ilişkin ciddi sorunlara bağlı olarak Avrupa Konseyi tarafından yeniden siyasi denetime alındı” ve “Avrupa Konseyi’nin Türkiye’yi denetime alma konusundaki net kararıyla AB’ye katılım görüşmelerinin durdurulmasına bir adım daha yaklaşıldı” şeklinde açıklama yapmakla kalmayıp “Türkiye bu anayasayla Avrupa Birliği’ne giremez” şeklinde konuştu. Piri, aynı zamanda 18 maddelik değişikliğin ardından anayasanın ‘otoriter’ olduğunu iddia ediyor. Hollandalı siyasetçi Piti’nin bu ifadelerinin algı oluşturma endişesiyle ortaya attığını elbette anlıyoruz ancak ‘otoriter’ tanımı hiç başarılı değil, aksine kendisiyle ve AKPM hatta AB değerleri ile çelişiyor. Neden mi?

Çok uzağında değil Fransa’da anayasanın Cumhurbaşkanına verdiği yetkileri bilmiyor olamaz. Eğer ‘otorite’ yüklü bir anayasaya tabi olan ülke algısı yaratmak istiyorsa bu Türkiye değil ve olamaz. Fransa’da anayasanın Cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerden bazılarını aşağıda sıraladım, buyrun:

*Fransa’da Anayasanın 12. maddesine göre ise cumhurbaşkanı Millet Meclisi’ni tek taraflı feshedebilir ve kendi görevini sürdürür.

*Yine Fransa’da Cumhurbaşkanı, hem Anayasa Mahkemesi’nin üç üyesini hem de Anayasa Mahkemesi başkanını atayabilir.

*Ülkede bir kriz süreci yaşanması halinde Cumhurbaşkanı, bağımsızlık ve bütünlüğe yönelik tehditlere karşı tüm yetkileri kendinde toplayabilir.

*Meclis üyelerinin çoğunluğu cumhurbaşkanı ile aynı siyasi gruptan değilse cumhurbaşkanı meclisi feshedebilir.

*Cumhurbaşkanı, Fransa Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanıdır ve nükleer silahların kullanım gücü de sadece cumhurbaşkanında bulunmaktadır.

*Fransa’da Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Hâkimler Yüksek Konseyi’nin Başkanlığı görevini de yürütür.

*Anayasa’nın 8.maddesine göre başbakanı Cumhurbaşkanı atar.

*Cumhurbaşkanı bireysel af (özel af) yetkisine sahiptir.

Sıraladığım maddelere göre Fransa bırakın ‘otoriter’ olmayı bugün Avrupa’nın Türkiye’de yeni anayasayla beraber Cumhurbaşkanına tanınan yetkileri ‘diktatörlüğe kayış’ yorumunun asıl karşılığı oluyor. Önümüzdeki ay ikinci turu yapılacak seçimde sona kalan iki isimden biri bu yetkilerin yeni sahibi olacak. Biri aşırı sağ kesimden Marine Le Pen, diğeri kendisini liberal olarak tanımlayan Emmanuel Macron. Buarada Macron’un Ermeni soykırımının tüm dünyada tanınması için çaba sarfedeceğini ve kendisini Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı olması halinde Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakerelerinde ilerleme olmayacağını belirtmiş olduğunu bilmeyenlere hatırlatmış olayım.

Buarada değinmeden geçemeyeceğim bir diğer husus kıtanın bu tarafında olanlar. Herşeye ‘hayır’ diyen CHP bu kez haddini iyice aştı ve sandıkta yeni anayasaya ‘Evet’ diyen seçmeni adeta yok sayarcasına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikayet etmek anlamına gelen başvuruyu yapacaklarını açıkladı. Bu hamle CHP kanadında normal fakat AİHM böyle bir konuda karar verip, konuya müdahale etme yetkisine sahip bir merci değil.

 

 

 

 

selyus