Lerzan Tuğba ŞAHİN

Bir Varmış Bir Yokmuş

NASIL OLUYOR?

Gün geçtikçe sabırsızlaşan ancak bir o kadar da kanı uyuşan insanlar mı oluyoruz diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Hem sabırsız hem tam tersi, peki

NASIL OLUYOR?

Gün geçtikçe sabırsızlaşan ancak bir o kadar da kanı uyuşan insanlar mı oluyoruz diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Hem sabırsız hem tam tersi, peki bu nasıl oluyor? Geçmişten bugüne hafızamızı yoklarsak cevabı kolaylıkla bulabiliriz.

Geçmiş sözcüğünü görür görmez çocukluğa bir yolculuk başlıyor zihninizde tahmin edebiliyorum, çünkü en sabırsız anlarımız orada saklı. Hatırlıyorum da saksıya fasulye ektiğim zamanlar, kendi emeklerimle yetiştirmeye ilk adımını attığım bir bitkinin büyüme evrelerini muazzam bir merak ve heyecanla görmek ister ve sırf bu nedenle sabahları kalktığımda ilk iş saksının yanına gidip, toprakta herhangi bir yeşil belirtisi olup olmadığına bakar, akşama kadar da defalarca soluğu saklı fasulyemin başında alırdım, onu sulardım, kendimce emek sarfederdim.

Şimdilerde gülümseyerek hatırladığım daha birçok olay var aklımda ve eminim hemen herkesin ortak noktalarıdır bunlar. Mesela aynanın karşısında zıplamaktan ya da sandalyede otururken ayaklarımızı yere ulaştıramamaktan umutsuzluğa düştüğümüzde boyumuzun bir an önce uzamasını dilerdik sabırsızlıkla. Büyüklerimizin karne başına vadettiği hediyelere kavuşmak ya da sokakta arkadaşlarımızla biraz daha oyun oynayabilmek için izin koparabilmek uğruna bir takla atmadığımız kalırdı. Ayrıca şimdilerin en profesyonel sürücüleri unutmasınlar ki büyük bir azim ve eforla üç tekerlekli bisikletlerden iki tekerleklilerine sıçrayış döneminden ve atari yarışlarında uzmanlıklarının temelini oluşturduktan sonra otomobillere terfi ettiler. Fakat azim ve eforla.. Oysa şimdi yani yetişkin olduktan sonra (ne oluyorsa bundan sonra oluyor ki bu kaçınılmaz!), yine sabırsızız, yine heyecanlıyız fakat çaba konusunda çocukluğumuzdaki istikrarlı tutumdan neredeyse eser yok.

Sürekli büyük ya da küçük çaplı, soyut ya da somut birşeyler istiyoruz, hedeflerimiz var hatta çalışan insanların büyük bir kısmı işkolik olarak bile nitelendirilebilir hallerine bakınca. Ancak çabalarımız ya kısa ömürlü ya da noksan. Hep şimdinin eskisi gibi olmadığından dert yanar durur, eskiyi özleriz de bunu düzeltmek adına pek birşey yapmayız. Örneğin bayramlar, hani diyoruz ya “ah ahhh nerede o eski bayramlar..” diye, ve yine inatla şimdiki haliyle yaşıyoruz bayramı. Elbette bunun yolu çocukluğundaki gibi kapı kapı gezip şeker toplamak demeyeceğim!’ Ama ’bayram’ ifadesini duyunca ister istemez onu ’tatil’ olarak algılar olduk ve bir çok insan bayramları ya tatile giderek ya evde ’dinlenmek’ adı altında konaklayarak ya da dışarda fakat ’kapalı mekanlarda’ eş, eş dost, arkadaşla oturup yemek yiyerek geçirir oldu. Halbuki bunu özlediğimiz haliyle yaşamak kesinlikle elimizde. Kaldı ki Anadolu’da ve Büyükşehir’lerin dışında kalan yerleşim merkezlerimizde özlediğimiz Bayram gelenekleri hala hayatta.. Tabi konumuz bayramlar değil, sadece bariz bir örnek olduğu için hatırlatmak istedim. Çalışma hayatı da bundan farklı değil.

Herkes en iyi olmak, çok kazanmak, yenilikler ortaya çıkarmak istiyor ancak isteme aşamasını geçenlerin bazıları iş, hayata geçirmeye gelince birden yavaşlıyor. Kim bilir?ne kadar farklı bir o kadar da yaratıcı fikirler ve planlar vardır bekleyen.. Son yıllarda içinde bulunduğumuz hızlı gelişim ve büyüme, inanılmaz bir süratle yenilenen ve parmak uçlarımıza inen teknolojiye bir kez daha fakat merakla bakarsak bazılarımız için üretebileceğimiz, ortaya çıkarabileceğimiz yeni fikirler adına küçük ama azimli yetişkin adayı olduğumuz anları örnek alma vaktinin geldiğini daha net görebiliriz.

Not: Eğer takip edenleriniz varsa ’MERAK’ Mars’ta çalışmalarını azimle sürdürüyor. Onun hedefi Mars’ta canlı bulgusu olup olmadığını ortaya çıkarmak.

Lerzan Tuğba ŞAHİN

selyus