Veli DALBUDAK

Selam Olsun

NEYİN KAVGASIYDI BU?

Yazık oldu Halep’e, Şam’a…

Yazık oldu milyonlarca Suriyeli’ye.

Oysa Halep’teki Arap ciğerci, Ermeni çantacı, Yahudi sarraf güvenlik içinde, işinde gücündeydi. 

Şam’da, artık kullanılmayan, Osmanlı’dan kalma tarihi istasyon binasındaki resim sergisi dolup dolup boşalıyordu. 

Binanın önündeki geniş meydandaki trafik ise o yoğunluğa rağmen pek hızlı akıyordu. 

Dümdüz uzayıp giden Kapalıçarşı, sonunda hasretle Emeviye Camii’ne kavuşuyordu. 

Tamam bir “Sosyalist Cemahiriye” ortamında hafifletilmiş istibdat kokusu varsa da havada, Şam’ın “ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” deyimine mevzu çeşit çeşit tatlılarının muhteşem kokusu, o havayı bastırıyordu.  

Daracık sokaklarında, üstüne bastığınız her taşa sanki az evvel Hz. İsa basmış hissi veren “Bab Tuma” semti, savaşı değil fanus içerisinde korunmayı bekliyordu. 

Tüm Suriye halkı, 2011 yılı Nisan ayına girerken, her zamanki gibi cıvıl, cıvıl umutların yeşerdiği bir bahar bekliyordu. 

Fakat okyanus ötesinden bir el dokundu herşeye. 

Ortalığı katıp, karıştırdı. 

Ardına başka ülkeleri de taktı. 

Biz de girdik o kuyruğa…

“Komşularla sıfır sorun” diye diye dolaşan dönemin Dışişleri Bakanı ve sorunsuz bir yer bırakmadan istifa etmek zorunda kalan müstakbel Başbakan, Emeviye Camii’nde Cuma namazı kılma hülyasındaydı.   

Milyonlarca insan evini, barkını, yurdunu, vatanını terketmek zorunda kaldı. 

Onbinlerce insan öldü. 

Dünya’nın ne kadar teröristi varsa Suriye’ye girdi. 

Onlarca değişik örgüt kuruldu. 

Kimin neyi savunduğu, kimin kimle savaştığı bile belli değildi. 

Siyah üniformalı, tavuk keser gibi insan kesen teröristlere kartondan bir “İslam Devleti” bile kurduruldu. 

Tüm etnisiteler ayağa kaldırıldı. 

Neyin kavgasıydı bu?

Ali gitsin, Veli gelsin. 

Gitti mi?

Eee başka?

Demokrasi gelsin. 

Geldi mi?

Keşke bizim altımızı oyan bu oyunu en baştan görebilseydik. 

selyus