Veli DALBUDAK

Selam Olsun

OYUNDU BİZİM İÇİN ÖLÜM

Çocuksu bir sevinç fışkırıyordu gözlerimizden. Vahşi çocuklar çetesiydik. Elimiz kana bulanmıştı. Çocuktuk ufacıktık. Oyundu bizim için ölüm.

OYUNDU BİZİM İÇİN ÖLÜM

Birdenbire bir sığırcık sürüsü belirdi başımızın üstünde. Gayriihtiyari bir refleksle minik ellerimizi cebimize daldırdık. Daha önceden hazırlamış olduğumuz, düzgün, yuvarlak taşlardan birini hızlıca seçerek, meşinin arasına sıkıştırıp, birbirimizin peşisıra, gökyüzündeki karaltıya gönderdik. Çocuksu bir sevinç fışkırıyordu gözlerimizden. Vahşi çocuklar çetesiydik. Elimiz kana bulanmıştı. Çocuktuk ufacıktık. Oyundu bizim için ölüm.

Birdenbire bir ayran şişesi patladı arkadaşımın yüzünde. Kırmızı-beyaz bayrak rengi bir acının fotoğrafı gözlerimin önündeydi. Karşımda, nefretini cam şişeye doldurulmuş bir ayran bombası olarak roketleyen, kin dolu bir çift göz. Henüz ortaokul sıralarındaydık. Ama olsun, birilerine göre sıramız gelmiş olmalıydı. Sağ-sol çatışmasına kurban edilebilirdik. Ellerimiz ne kadar küçük olsa da yüreğimiz büyüktü. Çocuksu bir heyecan duyuyorduk. Kin fışkırıyordu gözlerimizden. Kan yine elimize bulaşmıştı. Çocuktuk ufacıktık. Oyundu bizim için ölüm.

Birdenbire bir gece yarısı silahlı kalabalıklar bastı mahallemizi. Üniformaları vardı. Öğretmenleri, terzileri, kitapçıları, gazetecileri, işçileri hatta köydeki çiftçileri sorgusuz sualsiz götürdüler. Kitapları, kasetleri, şarkıları, marşları cezalandırdılar. Okulda artık kavga çıkmıyordu. Ortalık sakin görünüyordu. Sokaklar teslim olmuş gibiydi. Hayat başka türlü akıyordu. Acılar kalplere gömülüyordu. Silahların gölgesinde yaşıyorduk. Çocuktuk, ama hızla büyümüştük. Oyundu hapistekiler için ölüm.

Birdenbire bir boşluğa düştük. Hayatı anlama çabamız, hayatı hafife alma gayretine dönüştü. Çünkü, büyük özverilerle kurulmuş ideal hayatların ışığı sönüvermişti bir gecede. Şimdiye kadar okuduklarımızın hepsi boşa çıkmıştı. Bize öğretilen felsefe ne kadar da yanlıştı(!).

Oysa hayat çok basitti. Okuma ! Yazma ! Konuşma ! Düşünme !. Ye ! İç ! Yat !

Tam o sıralarda icat olan Atari imdadımıza yetişti. Çocuksu vahşetimiz Atari salonlarında ve Commodore 64’ ün oyun kasetlerinde sürüyordu. Çocuktuk ufacıktık, sanki büyümüyorduk. Oyundu bizim için ölüm.

Birdenbire bir şarjör mermi boşaldı başımızın üzerinden. Gayriihtiyari bir refleksle, sırım gibi vücutlarımızı, buz gibi toprağa yapıştırdık. Kaslı ve çevik bedenimizin neredeyse yarısı, can havliyle sığındığımız toprakla hercümerc oldu. Nefes bile alamıyorduk. Ancak yarım siper bir kayanın ardına süründükten sonra, sessiz bir nefes alabildik. Şimdi tetik düşürme sırası bizdeydi. Silahlarımız gecenin karanlığını aydınlattı. Fakat mermilerin kararttığı hayatları, ancak gün ışıdığında fark ettik. Çocuktular, ufacıktılar. Elleri silahlı ve kanlıydı. Masum bakıyordu cansız gözleri. Büyümüş asker olmuştuk. Oyundu bizim için ölüm.

Birdenbire bir üveyik sürüsü belirdi başımızın üstünde. Gayriihtiyari bir refleksle, çift kırma tüfeklerimizin namlularını havaya dikip, barut kokusunu yaydık gökyüzüne. Köpekler, çalıların arasına düşen birkaç cansız bedenin peşinden, çocuksu havlamalarla koşarken, birkaç kırçıllı tüy, ayaklarımın dibine doğru, havada süzülerek ilerliyordu. Büyümüştük, hani neredeyse yaş kemale ermişti. Ama çocuksu sevinç, gözlerimize yapışıp kalmıştı. Savaş, farklı zaman ve mekanlarda tüm vahşetiyle devam ediyordu. Bazen av oluyorduk, bazen avcı. Yine ellerimiz kan kokuyordu. Yine oyundu bizim için ölüm.
Veli DALBUDAK

selyus