Veli DALBUDAK

Selam Olsun

YAZ DİYOR YAZ

Uzun boylu, iri yapılı ağaçların arasından geçerken, yaylaya gidiyormuş hissi kaplıyor içimi. Sıcak mı sıcak! Haziran güneşi yakıcı mı yakıcı. Buna ra

YAZ DİYOR YAZ

Dağların arasından kıvrıla kıvrıla ilerliyor yol. Her kıvrımdan sonra, benzer bir tablo görüyor olmama rağmen, yepyeni bir şey görüyormuş gibi heyecanla çarpıyor kalbim. Uzun boylu, iri yapılı ağaçların arasından geçerken, yaylaya gidiyormuş hissi kaplıyor içimi. Sıcak mı sıcak! Haziran güneşi yakıcı mı yakıcı. Buna rağmen içim serinliyor, yolun kenarında şırıl şırıl akıp giden minik dereyi görünce. Arabayı durdurup, paçaları sıvıyorum, güya ayaklarımı suya uzatıp keyif çatacağım derenin kenarında. Ayaklarımı sokmamla çıkarmam bir oluyor. Neye uğradığımı şaşırıyorum. Su demir gibi. Ama durur muyum, bir daha deniyorum. Çıkarıp bir daha, bir daha, bir daha…oyunu buldum, suya bağışıklık kazanmaya başlıyorum. Fakat, hala yarım dakikayı bulmuyor, ayaklarımın suda kalma süresi.

Oyun bitince biraz dinleniyorum. Bu sırada Molla Kasım geliyor aklıma. Hikayeyi bilirsiniz; Yunus’un Divanı bir şekilde Molla Kasım adında kaba softa bir adamın eline geçer. Şu benim dere kenarında oturduğum gibi, Molla Kasım’da Sakarya’nın kenarında bir ateş yakıp oturur. Keyifli keyifli şiirleri okumaya başlar. Fakat keyfi tez kaçar. Yunus’un sözlerinde aradığını bulamaz ve hatta kendince dine uygun olmadığına karar verdiği bin kadar şiiri ateşe, bin kadarını da nehre atar. Ta ki;

Derviş Yunus bu sözü / Eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeker / Bir Molla Kasım gelir

dizelerini okuyunca, aklı başına gelir. Bin pişman olur, Yunus’un şiirlerini sudan sebeplerle suya verdiğine. Hemen nehre atlar, ama giden gitmiştir çoktan. Hatta o şiirlerin de balıkların kısmeti olduğu söylenir.

Hazır ben de böyle bir dere kenarı bulmuşken, biraz kitap okusam fena olmaz herhalde. Bir bakayım, belki de çantamda Yunus’un şiirleri de vardır. Rastgele bir sayfa çeviriyorum, bakalım ne var nasipte;

Miskinlikte buldular kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler yüksekten bakar ise

Gönül yüksekte gezer dem-be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise

Ak sakallı bir koca bilemez hali nice
Emek yemesin hacca bir gönül yıkar ise

Sağır işitmez sözü gece sanır gündüzü
Kördür münkirin gözü alem münevver ise

Gönül Çalab’ın tahtı Çalap gönüle baktı
İki cihan bed-bahtı kim gönül yıkar ise

Sen sana ne sanırsan ayrığa da onu san
Dört kitabın manisi budur eğer var ise

Bildik gelenler geçmiş konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş kim mani duyar ise

Yunus yoldan azıban yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye sevdiği didar ise

Dere kenarından, uzun boylu, iri yapılı ağaçların altından, yemyeşil çimenlerin üzerinden, suyu soğuk, yüzü sert, başı dumanlı yüce dağlardan selam olsun. Gönlünüz şen ve bahtiyar olsun.

Veli DALBUDAK

selyus