Veli DALBUDAK

Selam Olsun

HERKESİN BİR DÜNYASI VAR

Herkesin bir dünyası var. Onun içinde döner durur. Sonuçta bütün hayatlar birbirine benzer. Ama aynı hayatı ayrı ayrı y

HERKESİN BİR DÜNYASI VAR

Herkesin bir dünyası var. Onun içinde döner durur. Sonuçta bütün hayatlar birbirine benzer. Ama aynı hayatı ayrı ayrı yaşarız. Hayatın tadlarından farklı keyifler alırız. Hatta kimine keyif gelen kimine eziyet gelir.

Bir dağın başında küçük bir gölün kenarında çadır kurarak, yamru yumru taşların çevrelediği kuru dalların çıtır çıtır yandığı ocakta yemek pişirerek, çayını demleyerek, hatta yaz mevsimi olmasına rağmen, gecenin soğuğunu ısıtarak, kah göldeki birbirinden lezzetli balıkları tutarak, kah ormanın içlerine doğru, su kaynaklarının başına kadar giden yürüyüşler yaparak, cep telefonunun çekmediği, internet, televizyon ve gazetenin olmadığı bir yalnızlık mabedinde bir hafta geçirmek, bazılarına müthiş bir kafayı temizleme imkanı verirken, bazılarına sinek, böcek, diken, toz, toprak ve konfor fukaralığı gibi nedenlerle dehşetli bir eziyet verebilir. Hele böyle bir yerde yeni dostlar edinmişseniz ve onları kırk yıldır tanıyormuş gibi bir his içinizi kaplamışsa, bu hissin verdiği rahatlıkla mutlu, huzurlu ve neşeli iseniz, şehirden kopup kopup gelmelerin dayanılmaz cazibesine kapılmışsınız demektir. Dağlar sizi bekler olur artık.

Artan teknoloji insanlığın hizmetinde elbet. İyi ama, yeni ve hoş konforlar oluşturan bu durum, insanların cebindeki aynanın sürekli başkalarına tutulması, mütemadiyen dışarıdakilerin en dış, en yapay yüzlerinin izlenmesi gerçeğiyle bizleri farkında olmadan yüzyüze bırakıyor. İnsanın kendi içini gösteren aynayı henüz icat edemediler. Hep dışarısı, hep başkaları kişisel vizyonumuzu işgal ettikçe, içimiz kurum bağlamıyor mu acaba? İçimizdeki yangınların isi pası dumanı nereye gidecek? İçten içe yanan çöplüğün gazını kim alacak? Bu sessiz, derinden ve gizli yangınların sonunda hangi sosyal patlamalar olacak? İçimizi gösteren aynayı kim tutacak?

Bunun için yeni bir icat beklemeye gerek yok. Tam tersine bütün yeni icatları bir kenara bırakın ve klasik ıssız ada çantanızı hazırlayın. Bir ata binip gidemeyeceğinize göre, yirminci yüzyılın en büyük icadı tekerlekli bir araca binin. Plansız programsız, hesapsız kitapsız dağlara doğru sürün. Çıkabildiğiniz kadar yükseğe çıkın. Güneşe, aya, yıldızlara ve bulutlara daha yakın olun. Sıcağı da soğuğu da, ışığı da karanlığı da kalbinizde duyun. Tek başına gitmek isteyene karışmam ama, aileniz ya da birkaç iyi dostunuzla birlikte gitmenizi öneririm. Ben bir yere gidemiyorum imkanım yok diyenler, siz de evdeki tüm iletişim araçlarını kapatın. Yalnızca ailenize ya da birlikte vakit geçirmekten memnun olduğunuz birkaç iyi dostunuza karşı tüm iletişim kanallarınızı açın. Günün sonunda mutlu olacaksınız.

Dağı kalbinizde duyabileceğiniz gözünüze kestirdiğiniz suyu olan bir yere yerleşin. Dağda iki şeye odaklanacaksınız; birincisi muhteşem doğa, diğeri sevdikleriniz. Aynı evin içinde, birbirine yabancı insanlar gibi yaşayan aile bireyleri tanıyorum. Herkes kendi dünyasında. Ayaklar yere basmıyor, odalardan odalara bilgisayar ekranından, ya da cep telefonundan mesajlar uçuşuyor. Dağda istesen de istemesen de ayağın yere basar. Etrafta sanal mesajlar değil, aklı başında sözler ve oranın ev sahipleri sinekler, arılar, kuşlar uçuşur. Eğer aklın uçuşmuyorsa, hayatında ne önemli, ne önemsiz anlarsın.

Dolunayın parıl parıl parladığı büyülü bir gecede, tek başına çadırından çıkıp gölün kenarında ruhunun yükseldiği vakitlerde, cebindeki aynayı, gecenin ışığını içine yansıtacak şekilde tutabilirsen, hayatını değiştirebilecek çok güzel şeyler göreceksin.

İç dünyanı aydınlatmaya devam et.

Veli DALBUDAK

selyus