Ana Sayfa EDEBİYAT, İÇ POLİTİKA 28 Haziran 2020

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yapımı süren Çamlıca Kulesi’nde incelemelerde bulundu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’ndan çalışmalar hakkında bilgi aldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sonra kuleden İstanbul’u tepeden izledi…

BİR BAŞKA TEPEDEN

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

 

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’yada

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

(Yahya Kemal BEYATLI)

CANIM İSTANBUL

‘Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

 

İstanbul benim canım;

Vatanım da vatanım…

İstanbul,

İstanbul…

 

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;

Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…

Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;

Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;

Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…

 

O manayı bul da bul!

İlle İstanbul’da bul!

İstanbul,

İstanbul…

 

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar…

Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?

Cumbalı odalarda inletir ‘ Katibim’i…

 

Kadını keskin bıçak,

Taze kan gibi sıcak.

İstanbul,

İstanbul…

 

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…

 

Gecesi sünbül kokan

Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,

İstanbul…”

(Necip Fazıl Kısakürek)

‘İSTANBUL’U DİNLİYORUM

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Önce hafiften bir rüzgar esiyor;

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar ağaçlarda;

Uzaklarda, çok uzaklarda

Sucuların hiç durmayan çıngırakları;

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.

 

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;

Kuşlar geçiyor derken

Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;

Ağlar çekiliyor dalyanlarda;

Bir kadının suya değiyor ayakları;

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Serin serin Kapalıçarşı,

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa

Güvercin dolu avlular,

Çekiç sesleri geliyor doklardan

Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı

Başında eski alemlerin sarhoşluğu,

Loş kayıkhaneleriyle bir yalı

Dinmiş lodosların uğultusu içinde.

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.

 

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir yosma geçiyor kaldırımdan.

Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.

Bir şey düşüyor elinden yere;

Bir gül olmalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.

Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;

Dudakların ıslak mı değil mi, bilmiyorum

Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından

Kalbinin vuruşundan anlıyorum;

İstanbul’u dinliyorum.”

(Orhan Veli Kanık)

İSTANBUL VE SEN

”İstanbul bana hep seni hatırlatıyor.

Çünkü onun gözleri de en az senin ki karar yeşil.

 

Hala, gülümseyen bir lale gibi

bana sürgününü gönderiyorsun

dört yanı çevrili bir kale gibi

ne sır umut, ne de sır veriyorsun

 

gemiler gidiyor, sen gidiyorsun

sulara yansıyor yeşil gözlerin

hüzün dalga dalga, ıssız ve derin

beni İstanbul’a terkediyorsun

 

sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır

gidersin, harabe olur İstanbul

martılar göç eder; sular alçalır

kendini çöllerde bulur İstanbul”

 

güneşi rengarenk şavkınla gökte

saçlarını tarar iken bulurum

beyazı, gecenin çizgilerinde

ellerini arar iken bulurum

 

sensiz çözülür mi gül ve mu/amma

yüreğimden hala habersiz misin

adını göklere yazarım amma

mehtabı kaybolur düşlerimin”

(Nurullah Genç)

selyus