Ana Sayfa İÇ POLİTİKA 26 Haziran 2024

Bidon tartışmasının tarafları

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi, yumuşama sürecine girmesi nedeniyle, CHP’li gazeteci Yılmaz Özdil tarafından “CHP’yi AK Partileştirmek”le suçlandı.

Özel de, Özdil’in 2007’deki ‘bidon kafa’ yazısına atıfta bulunarak, şöyle cevap verdi: “Bu, ‘hatamız nerede’ demek yerine, oy vermeyen seçmene ‘bidon kafa’ diyen zihniyet. 47 yıldır ilk kez birinci parti olmamızın sebebi, bu zihniyetten yaşadığımız kopuş. Arkadaş, seçmene sövüyor. Bunlar kutuplaşma olmadıkça yaşayamazlar. Sürekli bir kavga ortamı olsun, iki taraf birbiriyle sürekli çatışma halinde olsun biz de bu tarafa mermi satalım…”

Özdil de bu kez “Sana bu lafları yedireceğim” dedi.

Tartışmaya konu yazı, Özdil tarafından, 13 Ağustos 2007’de yazılmıştı. Özdil, o yaz yaşanan kuraklığı 3 hafta önce yapılan seçimlerle ilişkilendirerek, “Bidon kafalım? Yap elini yumruk. Şeytan kulağına kurşun der gibi vur bakayım kafana iki defa…Ne duydun? ‘Donk donk’ di mi? Sen önce onu doldur. Su kolay” diye yazmıştı.

22 Temmuz 2007 seçimlerinde AK Parti yüzde 46,7 ile yeniden iktidar olmuş, CHP yüzde 20,8’de kalmıştı

***

“Kim kime ne dedi” kısmını sadece bilgi olsun diye alıntıladım.

Önemli olan bu polemik değil, bu polemiğin CHP’de ‘taraflar’ı ortaya çıkarmış olması.

Önce Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel ve Genel Merkez ve özellikle belediyelerde etkili Malatya Milletvekili Veli Ağbaba tepki gösterdi.

PM Üyesi Ali Haydar Fırat da, “Senin meslek hayatın en alçak haberleri yaparak geçti. İktidara muhalif olman bu kirli geçmişi temize çıkarmaz. Sen bir faşist ve ırkçısın” paylaşımı yaptı.

Parti yönetiminden başka birinin açıklamasını görmedim. Olduysa da CHP yanlısı medyada tepki haberlerinin içinde yer almadı. CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, “CHP Genel Başkanı’na ‘sana bu laflarını yedireceğim’ demek uygun bir dil değildir. Ancak, bir yazar ile CHP’nin yöneticilerinin tartışması görüntüsü de güzel bir görüntü değil” dedi.

CHP yanlısı yayınlarda ise Özgür Özel’i haksız bulanların sayısı daha fazla.

***

Ankara’daki gazetecilere biraz kulak verince, “CHP medyası ve Genel Merkez’de önemli bir grup Özgür Özel’in ‘siyasette yumuşama’ adımlarından rahatsız. Özel’i Ekrem İmamoğlu o makama getirdi ama şimdi o da rahatsız. Tarafları, Özel ve İmamoğlu tarafları olarak görmek gerek” yorumunu duydum.

***

Deneyimlerim, ‘parti içi çatışma’ temalı haberlere mesafeli bakmayı gerektiriyor.

Partilerde bunlar olur elbette.

90’larda, merhum Yıldırım Akbulut’un, kendisine ANAP’ı bırakan merhum Turgut Özal ile girdiği güç mücadelesi ilk akla gelen örnek olabilir…

Ama CHP’de bunu söylemek için henüz erken.

Yine de karşımızdaki sahne çok boş değil…Dün, İmamoğlu’nun İstanbul’da gazetecilerin sorularını cevaplarken, Özgür Özel’in, “İmamoğlu veya Mansur Yavaş aday olsaydı şu anda Erdoğan Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmuyordu” sözlerine ilişkin bir soruya, “10-11 gün bayram ve Almanya seyahatimle ilgili süreçte açıkçası ülkemizin içinde mevcut olunan bu tür muhabbetleri ya da röportajları, siyasi münazaraları pek duyamaz, ilgilenemez oldum” demesi de ilginç o bakımdan…

“Bu tür muhabbetler…”

***

Buna ek olarak, İmamoğlu’nun eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na yaptığı ‘yemek’ talebi de ilgi çekti haliyle.

Zira Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı ile görüşmesine en sert tepkiyi önce Kılıçdaroğlu vermişti.

İkili arasında bir buluşmanın bu tartışmalar sırasında gerçekleşmesi, “yumuşama politikasına karşı ortak görüntü” anlamına gelecek.

***

Yine de ‘erken’ demekte ısrarcıyım.

Biraz daha izlemek gerek.

Muhtemelen sonbaharda CHP’nin tüzük kurultayı olacak.

Tüzük değişiklikleri konusunda da ‘taraflar’ görünecek mi? Ya da bir ‘seçimli kurultay’a dönüşme tartışması doğacak mı?

Bunlar tabloyu netleştirir…

ŞİMŞEK’İN CHP ZİYARETİ

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan istediği ‘bilgilendirme’nin bir örneği dün gerçekleşti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, CHP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe’yi ziyaret etti.

CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Genel Başkan Yardımcısı Volkan Demir’in de katıldığı ‘bilgilendirme’ görüşmesi 4 saati aşkın sürdü.

CHP tarafının, bugüne kadar dile getirdikleri tüm konulara cevap aldıklarını varsayabiliriz.

Daha önce de İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, CHP’li muhataplarıyla görüşmüştü.

***

Bu görüşmelerin iyi tarafı, muhalefetin eleştirilerinde ‘gerçek dışı’ iddialara göre hareket etmemesi olacak.

Zira bugüne kadar dile getirdikleri tüm soruları, doğrudan muhataplarına sormuş ve cevaplarını almış oldular.

Bu, siyasete de bir ‘düzeyli, bilgiye dayalı eleştiri’ getirebilir.

FUTBOL… TAKIM OYUNU… İHRACAT DEĞERİ

Benim futbolla alakam, çocukluğumun şampiyonu Trabzonspor taraftarı olmaktan ibarettir.

Çoğumuz gibi ‘Milli Takım’ taraftarlığı hepsinin üstünde.

Ama esasen ‘taraftarlık’ veya skordan daha önemli bir şey var:

Birincisi, spor kulüpleri ve taraftarlar ‘sivil toplum’ grupları olarak ayrı bir öneme sahiptir.

Toplumsal olarak her bir takımın ‘bir ağaç gibi tek ve hür’ mücadelesi; ama ‘bir orman gibi kardeşçe’ rekabeti çok değerlidir.

İkincisi, takımlar da ‘Türk markası’ olarak çok kritik bir potansiyele sahiptir.

***

Birinci konuda zaten sabıkalıyız.

Kulüp başkanları birbirine laf yetiştiriyor, taraftarları birbirine düşürüyorlar.

Sonra da kendi liderlikleri veya kulüp aidiyeti ile birleştirmeyi başaramadıkları taraftarı, çift haneli milyon eurolar ödeyerek transfer ettikleri ‘yabancı yıldızlar’ etrafında birleştirmeye çabalıyorlar!

***

İkinci konuya gelince…

Avrupa Şampiyonası’nda Türk Milli Takımı’nın iki maçını da izledim.

Futbolun tanımına göre bir ‘takım’ oluşturamamışız.

Futbolcularımızın bireysel yeteneklerini birbirleriyle uyumlaştıran bir ‘takım’ da yoktu, bir ‘oyun kurucu’ mantık da…

Bunun sorumlusu hoca mıdır, federasyon mudur, benim uzmanlık alanıma girmez.

Sahadaki tablo bu.

Gürcistan, futbolcularımızın bireysel kabiliyetleri bakımından dişimize göreydi, yendik;

Portekiz dişimizi kırdı.

***

Maçı izleyen bazı iş insanı ve ekonomi gazetecileriyle karşılaştım.

“Futbolda göstereceğimiz başarı, ihracat kilogram değerimizi, marka değerimizi artırır” yorumlarını dinledim.

Uluslararası turnuvalarda başarısızlık sadece ‘skor’dan ibaret değil.

Başarı da sadece ‘taraftar sevinci’ veya ‘milli gurur’dan ibaret değil.

En bariz örnek;

Ehil ellerde savunma sanayimizin geldiği düzey, başka alanlarda da Türkiye’nin ihracat değerini yükseltti.

Sporda da kaynak ve yetenek sorunumuz yok.

Artık bireysel başarıları ‘takım’ başarılarına ve ‘istikrarlı başarılara’ dönüştürmeliyiz.

Ehil ellerle… Mustafa Kartoğlu – Akşam gazetesi

selyus