Ana Sayfa İÇ POLİTİKA 12 Temmuz 2017

Fatma Genç Ünay’ın kaleminden Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri

İstanbul Büyükşehir Belediyesi AB ve Dış İlişkiler Komisyonu Başkan Vekili olan Fatma Genç Ünay, Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri üzerine çok önemli bir açıklama yaptı. Avrupa Birliği’ni ülkemize karşı yaptığı yanlış ve yanlı tutumlarından dolayı eleştiren Başkan Vekili Günay, Türkiye’nin bugün geldiği noktaya ve AB’ye karşı samimi duruşundan da bahsetti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi AB ve Dış İlişkiler Komisyonu Başkan Vekili olan Fatma Genç Ünay, “Avrupa Konseyi Türkiye Delegasyonu’nda Türkiye’yi diplomatik düzeyde temsil eden yerel ve bölgesel bir heyetin içinde yer almakta. Avrupa Birliği’nin aldığı benzer kararların Avrupa’nın sahip olduğu temel değerlerle çelişki içinde olduğunu daha önce Fransa’da yaptığımız genel kurul toplantılarında ve Belçika’da, Danimarka’da, Hollanda’da ve daha birçok Avrupa ülkesinde düzenlenen toplantılarda dile getirdik ve getirmeye de devam edeceğiz.

Tarih boyunca ve özellikle de 20. yüzyıldaki iki dünya savaşıyla yıkıma uğrayan Avrupa, İkinci Dünya Savaşının hemen akabinde, kalıcı barış idealiyle öncelikle ekonomik işbirliğini ve bu vesileyle kalıcı istikrarı hedef alan Avrupa Birliği projesini başlattı. Avrupa Birliği projesi; geçen süreç içinde giderek daha fazla ekonomik ve siyasi bir birliği amaçlayan, demokratik değerlere ve insan haklarına dayalı kendine özgü bir yapı halini almaya başladığı imajını verdi.

Bilindiği gibi ülkemiz de; elli yılı aşkın bir süredir stratejik bir hedef olarak gördüğü Avrupa Birliği tam üyeliği doğrultusunda çabalarını sürdürmektedir. Bu çerçevede ülkemiz, Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği sayesinde daha önce hayal bile edilemeyecek demokratik reformlara imza atmış ve ekonomik olarak Maastricht kriterlerinin de üstüne çıkarak Avrupa Birliği’ne ‘yük olmak bir yana’ katkı sunacak bir hale gelmiştir.

Ancak ne yazık ki vatandaşlarımızın hayat standartlarını Avrupa Birliği standartları seviyesine çıkarma ve hatta onun da ötesine taşıma noktasında, ülkemizin kaydettiği devasa atılımlara rağmen, ülkemiz son derece haksız bir şekilde çifte standard uygulamalarının ve bütünüyle temelsiz suçlamaların hedefi olmaktadır.

Bunun en son örneğini Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını talep eden karar tasarısı oluşturmaktadır. Bu gerçeklerden uzak ve önyargılı karar ile bir süredir Avrupa Birliği’nin farklı kurumları ve üye ülkeleri ile ilişkilerin negatif bir seyir izlediği bilinmektedir. Bu konuda Avrupa’da yükselişe geçen aşırı sağ akımlar, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığının da etkisi büyüktür. Ancak son zamanlarda ülkemiz sayın Cumhurbaşkanımız önderliğinde bu durumları tersine çevirecek ve rayına oturtan adımları hızla atmaya başlamıştır. FETÖ ve PKK terör örgütleri ile bunların siyasi uzantılarını bilgi kaynağı olarak kabul edip, gerçekleri görmezden gelen bu kararın; bizim için yok hükmünde olduğunu sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve ilgili Bakanlarımız da ifade etmişlerdir. Ayrıca Avrupa Parlamentosu tarafından alınan bu tür siyasi kararların Avrupa Birliği nezdinde bağlayıcılığı olmadığını vurgulamak isterim. Dolayısıyla karar ilgili, Bakanlıklarımız tarafından içeriği değerlendirilmeye dahi lüzum duyulmaksızın sahiplerine iade edilmiştir. Bu bağlamda, Türkiye ile AB arasında katılım müzakereleri askıya alınarak onun yerine ‘terör, göç ya da diğer alanlarda güçlü iş birliği’ yapma teklifleri kabul edilebilir değildir. Dolayısıyla bizim için de karar yok hükmündedir.

Bağlayıcılığı olmayan ve siyasi nitelikteki bu gibi kararlar; Türkiye-Avrupa ilişkilerine hiçbir katkı sunmayacaktır. Avrupa Parlamentosundan beklenen, böyle kararlarla Türkiye düşmanı yapıların çıkarlarına hizmet etmek değil, objektif ve dengeli değerlendirmelerle ilişkilerin gelişimine katkı sunmaktır.

Çok yakın bir geçmişte, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, (OHAL) uygulamasına ve bu kapsamda yayımlanan kanun hükmünde kararnamelere (KHK) son verilmesini talep ederek yine aynı oturumda FETÖ nün ‘terör örgütü’ sayılması yönündeki önerge reddedilmişti. Oysa ülkemiz; uluslararası platformda Fransa’daki OHAL kararı ve uygulamaları ile ilgili mezkur ülkenin içişlerine karışan tek bir ifade dahi kullanmamıştır. Hatırlatmak isterim ki, bu ve benzeri uluslararası kuruluşlarda yer almak, kimseye diğer ülkelerin iç işlerine karışma hakkı vermez. Dolayısıyla Anayasa değişikliği paketinin kuvvetler ayrılığı ilkesi ve Kopenhag kriterleriyle uyumlu olmaması gerekçe gösterilerek alınan bu karar, ülke yönetimine ve millet iradesine müdahil bir karardır.

Bugün ise söz konusu karar ile kabul edilen Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü’nün hazırladığı rapor, maalesef pek çok çarpıtma ile dolu. Sayın Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz Mayıs ayında NATO Zirvesi kapsamında Brüksel’de Avrupa Birliği yetkilileriyle gerçekleştirdiği temaslarla ortaya çıkan ümit verici atmosfere ve AB’deki muhataplarımız ile üzerinde çalıştığımız yeni yol haritasına tezat teşkil ediyor, karşılıklı iyi niyet ortamını zehirliyor.

15 Temmuzun birinci yıl dönümüne yaklaştığımız bugünlerde, FETO’nun darbe girişimine ilişkin gerçeklerin de söz konusu raporda çarpıtıldığını özellikle vurgulamak istiyorum. Demokratik yollardan iktidara gelmiş hükümeti ve Cumhurbaşkanımızı, milletin iradesini temsil eden yüce Meclisi hedef alan bu alçakça ve haince girişim karşısında Türkiye kendini koruma ve hukuk çerçevesinde her türlü adımı atma hakkına sahiptir. Böylesi bir tehdit karşısında ilan edilen OHAL sürecinde her şey yasalara uygun olarak cereyan ediyor. Bu süreçte ortaya çıkabilecek mağduriyetlerin giderilmesi için de gereken önlemler alınıyor ve mekanizmalar oluşturuluyor. Türk hükümeti, sorumluları hukuk devleti ve adil yargı hakkı çerçevesinde yargılama hak ve sorumluluğunu azami gayretle yerine getiriyor.

15 Temmuz sonrasında ülkemizin yanında yer almada başarısız bir sınav veren Avrupa ve AB kurumlarının, darbecilerin adalet önünde hesap vermesini sağlamada ve FETO ile PKK terör örgütleriyle mücadelede ülkemizin yanında olmalarını bekliyoruz.

Ancak, FETO ve diğer terör örgütlerinin yurtdışındaki sistematik lobi ve çarpıtma faaliyetlerinden süzülüp gelen bu tür raporlarla bunun başarılması mümkün değil.

Türkiye FETO, PKK ve DEAŞ olmak üzere üç kanlı terör örgütünün eş zamanlı saldırısına maruz kalmasına rağmen hukuk düzenini, anayasal düzeni, demokratik hakları koruma konusunda azami duyarlılık gösteren bir şekilde mücadelesine devam ediyor. Ülkemizin böyle olağanüstü bir mücadele sürecinden geçtiği bir dönemde Avrupa Parlamentosunun yapması gereken, ülkemizin yanında olması ve bu mücadelede Türkiye’ye destek vermesidir.

Ayrıca raporda yer alan ülkemizdeki 16 Nisan referandumu ile ilgili haksız eleştiri ve değerlendirmeler kesinlikle kabul edilemez. 16 Nisan referandumu yüzde 86’lık bir katılımla şeffaf ve demokratik bir süreçle halk oyuyla gerçekleşmiştir. Dolayısıyla halkın yüzde 86’sının katılımı ile gerçekleşen referandumdaki halkımızın iradesini geçersiz sayarak müzakerelerin devamı şartına bağlamak demokrasiden uzak bir tutumdur. Türkiye ciddi bir darbe sürecinden geçmesine karşın Avrupa’dan tek bir ülke lideri 15 Temmuz sonrasında destek ziyareti yapmamıştır. 16 Nisan referandumunda halkımız özgür iradesiyle kararını vermiştir ve konu kapanmıştır.

Türkiye’nin en büyük yerel parlamentosu olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis’inden, Avrupa Birliği üye ülkelerine bir çağrıda bulunmak istiyorum: ‘demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti’ gibi üstün değere haiz olan bu kavramları bir siyasi maşa olarak kullanmak Avrupa barışına katkı getirmeyecektir. Bilakis Avrupa Parlamentosu’nun bu kararları, Avrupa’da yaşayan halkların kışkırtılmasına ve incinmesine neden olacaktır. Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu’nda alınan bu ve benzeri kararların; Avrupa Konseyi ve ulusal parlamentolarda emsal teşkil etmesi de kendi iç siyasi dinamiklerini tetikleme riskinden başka birşey değildir. AP’nin bugün aldığı bu önyarlığı kararı, ileriki günlerde Türkiye delegasyonunda YBYK’da yer aldığım Avrupa Komisyonu’nun sağduyu ve adalet çerçevesinde değerlendirmesini umuyorum. Bu tür adımlar Türkiye hükümeti üzerinde siyasi baskı oluşturmaya yönelik siyasi adımlar olarak algılanmaktadır. Biz AK parti hükümeti olarak bu süreçleri; iyi niyet, karşılıklı halkların iradesine ve demokratik iradeye saygı ve eşit ilişkiler çerçevesinde yürütmeye kararlıyız.

Son olarak, AB’ye üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını isteyen karara; Türkiye kararı tanımayarak yerinde bir cevap vermiştir. Son olarak İngiltere’de okurken Avrupa Birliği derslerimiz, kronolojik ve tarihi bilginin ötesinde büyük Avrupa Birliği felsefesinin ne kadar katılımcı olduğu mesajlarının verilmesiyle geçerdi. Ancak bugün, bu karar bu felsefenin ve idealin varlık bulmadığını göstermektedir. Şahsen uzun yıllar yaşadığım İngiltere’nin bir gün Avrupa Birliği’nden çıkma kararı vereceği tahmin edilebilir değildi.

İngiltere’nin Brexit kararıyla ortaya koyduğu irade bizlere AB dışında kalarak da medeni dünyanın muteber bir üyesi olunabileceğini göstermiştir. Dolayısıyla Türkiye de ulusal çıkarlar gerektirdiği taktirde AB birliği içinde veya dışında demokratik, müreffeh ve gelişmiş bir ülke olmak için çabalarını sürdürecektir. AB ile ilişkilerin kesilmesi Türkiye’nin alacağı siyasi kararlara bağlıdır. Bu tür provakasyonlara konu edilemez. Türkiye’nin amacı kalkınmış ve müreffeh bir ülke olmaktır. Bu ideali Avrupa Birliği’nin içinde de gerçekleştirebiliriz, Tr-exit türü rasyonel bir karar ile Avrupa Birliği dışında da şekillendirebiliriz. Evet Avrupa; tarihi bir karar vermiştir, biz de ülkemizin uluslararsı çıkarları söz konusu olduğunda tarihi bir karar almaktan çekinmeyiz.

AP’nin geçen yıl Türkiye ile müzakerelerin “dondurulması” yönünde aldığı karar Hollanda ve Belçika gibi bazı ülkelerin ulusal parlamentoları için örnek teşkil etmişti.”

selyus