Ticaret Bakanı Ömer Bolat, zincir marketlere “Cumhuriyet’in 100. yılında büyük bir indirim kampanyası” yapmaları çağrısında bulundu.
Karşılık da buldu.
Geçen yıl nisan ayında, İngiltere’de önde gelen market zincirleri, artan hayat pahalılığı karşısında indirim ve fiyat sabitleme kampanyası başlatmışlardı.
AKŞAM okurları ve benim de katıldığım 24 TV’deki Analiz-Sentez programının izleyicileri, benzer kampanyanın Türkiye’de de yapılması çağrılarını içeren haberleri hatırlayacaklardır.
Ancak aksine, Türkiye’de bazı zincir marketler aralarında anlaşarak rekabeti bozdukları gerekçesiyle Rekabet Kurumu’ndan ceza yemişlerdi.
O günlerde, “Bu haberin bir iyi tarafı: İçimizde İngiliz yok. Kötü tarafı: İçimizde İngiliz bile yok!” demiştim.
Nihayet bizimkiler de İngiliz perakendeciler kadar olabildi!
Bakan Bolat’ın sektör temsilcileriyle yaptığı toplantılar sonuç verdi. Görünen o ki, gıda ve hızlı tüketim ürünleriyle başlayan kampanya beyaz eşyaya, belki otomobile kadar genişleyecek.
Hiçbir yaptırım veya ceza, özendirmenin, gönüllülüğün yerini tutmaz.
Bolat’ın yöntemi doğrusuydu ve doğru sonuç verdi.
***
Fiyatları körükleyen bir başka etken de, (geçen yıl bitkisel yağda yapıldığı gibi) “Filan ürün bitti bitiyor, kuraklık var, ihracat arttı, stoklandı…” söylentileriydi.
Böylece vatandaşlar ‘yokluk’ duygusuna, ‘pahalanacak’ endişesine ve ‘erkenden satın alayım’ davranışına sürükleniyordu.
Bakan Bolat’ın şu sözü, gıdaya erişim ve fiyat konusunda güven veren bir mekanizmaya işaret ediyor: “Tarım Bakanlığı koordineli çalışıyoruz. Gıdada üretim, arz, tüketim, ihracat, ithalat ve stok rakamlarına bakarak fiyat artışlarını engelleyecek hangi tedbir varsa almaktan çekinmiyoruz. Ekonomideki tüm sektörlerle istişarelere açığız.”
Bu mekanizma iyi işletilmeli ve her iki bakanlıkta da iletişimi sürekli yapılmalı.
‘SİHA HADİSESİ’ MESAJ, KARŞILIĞI DA…
5 Ekim’de MİT’in silahlı insansız hava aracının (SİHA) ABD tarafından vurulmasına dair birkaç not düşeyim:
Olay, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Ankara’daki bombalı saldırı girişimi sonrası yaptığı, “PKK/YPG’nin kontrolündeki tüm tesisler meşru hedeftir. Üçüncü tarafların PKK’lı YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum” açıklamasından sonra yaşandı.
MİT SİHA’sı, terör örgütünü ve onlarla birlikte olan ‘üçüncü tarafları’ izliyor, tespit ediyor.
Meşru ‘terör hedefi’ ile aynı yerde ‘müttefik’ bir üçüncü taraf varsa vurmuyor.
Bunun örneği Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye’de yaşanmıştı; Türk SİHA füzeleri, ABD’lilerin de bulunduğu terör hedeflerinin ‘yakınında’ düşmüştü!
ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü General Pat Ryder da Türkiye’nin bu yaklaşımını teyit etti; “Türkiye’nin ABD güçlerini kasıtlı olarak hedef aldığını düşünmediklerini” açıkladı.
***
Birçok analiste göre, ABD ‘sen de benim bulunduğum bölgelerden uzak dur’ mesajını verdi.
Ancak, Alman Marshall Fonu (GMF) Türkiye Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı’nın Alman resmi haber kanalı DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede vurguladığı gibi, “Türkiye bu olay sonrasında da operasyonuna şiddetini artırarak devam etti. ABD mesaj vermek istediyse bile Türkiye o mesajı almadı.”
Bence, Türkiye mesajı aldı, karşılığını da sahada verdi.
Aynı haberde Avrupa ve Dış Politika Vakfı’nın (ELIAMEP) ABD’li uzmanı Nicholas Danforth’un yorumu da bunu destekliyor: “Her iki taraf da aynı dilden konuşuyor.”
Türk Dışişleri’nin açıklaması da bu analizleri doğruluyor: “Söz konusu hadise, devam etmekte olan operasyonun icrasını hiçbir şekilde etkilememiştir.”
***
Milli Savunma Bakanlığı’na dayandırılan ‘Bizim aracımız değil’ haberleri bir ‘yalanlama’ değildi, zira araç MİT’e aitti ve bu durumu MSB’nin açıklamaması doğru.
Kimi eski ‘NATO memurları’nın sandığı gibi bir ‘güvenlik birimleri arasında koordinasyonsuzluk’ meselesi değil bu…
***
İki taraftan yapılan açıklamalara bakılırsa, olayın ‘krize dönüştürülmemesi’ konusunda bir uzlaşma var görünüyor.
Ama bu, ABD’nin ilk kez bir NATO müttefikinin güvenlik birimine ait hava aracını vurduğu gerçeğini değiştirmiyor.
TÜRKİYE, ABD İLE ‘AYNI DİLDEN’ KONUŞUYOR
ABD ve Türkiye’yi karşı karşıya getiren unsur ‘SDG’…
Daha genel söylemek gerekirse, ABD’nin Türkiye’ye karşı ‘tanımını kendisinin yaptığı’ terör örgütleriyle işbirliği yapması.
FETÖ’ye de ‘muhalif dini cemaat’ muamelesi yapıyor, biliyorsunuz.
***
Daha önce de işaret etmiştim;
ABD, sahada sonuç veren ‘dil’den anlıyor.
Türkiye bir süredir ABD ile ‘aynı dilden’ konuşuyor.
Aslında dünya da öyle…
Türkiye’nin sahada sonuç veren mesajları artık dünyada da konuşulmaya başlandı.
YPG ve SDG’yi PKK’dan ayrıştırma politikası artık savunulamıyor.
Washington merkezli düşünce kuruluşu Ortadoğu Enstitüsü’nün Suriye ve Terörle Mücadele Programı Direktörü Charles Lister, Türkiye’nin ABD’nin SİHA düşürmesinden sonra da operasyonlara devam etmesine dikkat çekerken, şöyle dedi: “ABD, SDG’yi ‘ortak’ olarak nitelese de, SDG’nin ana bileşeni, ABD’nin de ‘terörist örgüt’ kabul ettiği PKK… ABD’nin Türkiye’yi SDG’ye saldırmaktan caydırmak için yapabilecekleri çok sınırlı.”
ABD Dışişleri Sözcü Yardımcısı Vedant Patel de konuyla ilgili açıklama yaparken, “ABD’nin pozisyonu PKK ve YPG’nin iki ayrı yapı olduğu ve YPG’nin Türkiye için bir tehdit oluşturmadığı yönünde mi?” sorusuna, “Durum bu. Uzun süredir devam eden ABD politikasını değiştirmek için burada değilim” cevabını verdi; ‘politika’ dedi, geçiştirdi…
***
Türkiye, söylemini duruşuyla ve sahada sonuç alıcı eylemleriyle destekledikçe durum değişecektir.
Türkiye’ye yönelik ABD ve AB’den gelen tüm eleştirilerin nihayetinde iki noktada, PKK ve FETÖ’de toplanması, çözümün de nerede olduğunu gösteriyor.
IRAK, SURİYE TEZKERESİNE MUHALEFET NE DİYECEK?
Terörü ve terör kaynaklı göçü sınır ötesinde önlemeye yönelik Cumhurbaşkanlığı tezkeresi TBMM’ye gönderildi.
“TSK’nın sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçla yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması” TBMM’nin kararıyla mümkün oluyor.
Bu konuda son kararın süresi 30 Ekim’de sona eriyor.
Cumhurbaşkanlığı, tezkerenin iki yıl daha uzatılmasını talep ediyor.
***
Irak, Suriye tezkereleri, 2014’ten beri çıkarılıyor.
Tezkerelerin çoğu, AK Parti, MHP, CHP ve İyi Parti oylarıyla kabul edilmiş, sadece HDP hayır demişti.
2021 hariç…
O yıl CHP, 2019 yerel seçimlerinde işbirliği yaptığı HDP ile birlikte hayır oyu kullanmıştı.
***
Yeni tezkerede de AK Parti, MHP ve İyi Parti’nin evet oyu kullanması bekleniyor.
Bu kez TBMM’de SP-Gelecek partilerinin ortak grubu da var ve onların da evet demesi bekleniyor.
HDP’nin dönüştüğü Yeşil Sol Parti ve diğer sol partiler ise yine ‘hayır’ oyu verecekler.
CHP’de de iki görüş var.
Bir grup, milliyetçi oyları kaybetmemek amacıyla ‘evet’ten yana.
Ancak Genel Merkez yönetiminin, 2024 yerel seçimlerinde HDP ve sol partilerle işbirliğini dikkate alarak yine ‘hayır’ eğiliminde olduğu konuşuluyor.
***
CHP bu yüzden, tezkeredeki “yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması” ifadesini yeniden gündeme getirilebilir.
CHP Genel Başkanı, geçen yıl seçim öncesi örtülü ittifak yaptığı HDP ile birlikte tezkereye ilk kez ‘hayır’ oyu verirken, bu gerekçeyi öne sürmüştü.
Oysa evet dedikleri önceki tezkerelerde de aynı ifade yer alıyordu!
Çünkü bu ifade bütün tezkerelerde zorunlu olarak var; Türkiye, “DEAŞ’la mücadelede uluslararası koalisyon”un içinde ve Türkiye’den ortak harekatlar buna dayalı olarak yapılıyor.
Bu, tezkerenin gerekçesinde de belirtiliyor: “Türkiye’nin DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon bünyesinde iştirak ettiği faaliyetlerin sürdürülmesi de önem taşımaktadır.”
CHP yine bu ifadeyi bahane ederse, HDP ile işbirliğini örtmek içindir. Mustafa Kartoğlu