İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ‘tarihi’ diye beklenti yarattıkları konuşmasında ‘Altılı masa’ ortaklarını suçladı. Başarısızlıktan sorumluluk üstlenmedi. Aksine ortakları adına özür dileyerek üste çıktı!
***
“Tepki gösterdik, uyardık, oturdukları yerden ahkam kesenlere karşı irade koyduk” dedi.
Oysa hiçbir zaman isim vererek, konuyu açıkça söyleyerek tepki vermemişti, yine vermedi.
İrade koyduğu tek an, masadan kalkmaktı. Ertesi gün geri oturmuştu…
“Seçimin kaybedilmesi için çalışanlarla mücadele ettik” dedi.
Ancak kime karşı mücadele ettiğini isim vererek yine söylemedi.
“Biz fedakarlık ettik ama nefsinin esiri olanlarla, koltuğundan başka hiçbir şey düşünmeyenlerle uğraştık” dedi.
Ama yine kimden, kimlerden söz ettiğini söylemedi.
“Yankı odalarında hainlikle, işbirlikçilikle, iktidara yanlamakla suçlandık” dedi.
Yine kimlerden söz ettiğini söylemedi.
“Pazarlık yapmadan, gizli kapaklı işbirliğine girişmeyen tek İyi Parti oldu” dedi.
Kimlerin kimlerle ne pazarlıklar yaptığından, hangi gizli işbirliklerine girdiğinden söz etmedi.
“Susması, hataları ile yüzleşmesi gerekenler kabahatlerini gizlediler. Yüzde 60 ile kazanırız diyenler susmadı” dedi.
Yine 5 ortağından hangisinden/hangilerinden söz ettiğini belirtmedi.
“İyi Parti’ye kumpas hevesine kapılanlar karşısında artık susmam” dedi ama yine isim vermedi, lafı orada bıraktı.
***
Merak ediyorum;
İttifak yaptığı 5 partinin genel başkanı kendisini arayıp, “bu sözleri bize mi söylediniz” diye sordu mu?
Yoksa her biri tek tek üzerlerine alıp kabul etti ve aramadı mı?
Ya da muhatap mı almadılar?
Veya aradılar da, Akşener her birini ayrı ayrı “Sizi kast etmedim” diyerek başından mı savdı?
“Ortaya konuşarak” siyaset yapınca ortada kalınıyor…
YAVAŞ VE İMAMOĞLU AKŞENER’İN ADAYLARI OLUR
Meral Akşener, konuşmasını ‘cumhurbaşkanlığını kazanacak iki aday’ için ne kadar gayret ettiği üzerine kurdu.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, ülkücü kökenden geliyor. ‘Seçimden seçime’ CHP’li…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da sağ kökenli. ANAP’ta bulamadığı pozisyonu CHP’de bulduğu için CHP’li.
Ve Akşener’in ifadesiyle ‘abla-kardeş’ler…
Yerel seçimlerde Yavaş ve İmamoğlu CHP tarafından aday gösterilse de aslında Akşener’in adayı olacaklar.
CHP aday göstermezse de resmi olarak…
Konuşmasından anladığım, Akşener bu kez pazarlığı sıkı tutacak.
KARAMOLLAOĞLU ‘ACEMİLİK’ YAPMIŞ!
‘Altılı Masa’nın ortaklarından SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, “6+1+1 ortaklı, 7 cumhurbaşkanı yardımcılı” cumhurbaşkanlığının nasıl yürütüleceği konusunda “Bütün genel başkanlar Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı olduk. Yanına belediye başkanları da getirildi. Bir mitinge gidiyoruz. 7 kişi konuşuyor. 7 kişi konuşur mu? Bunlar acemilik oldu” dedi.
Bunu ‘özeleştiri’ ve ‘itiraf’ diye yorumlamak Karamollaoğlu’na hak etmediği bir arka çıkmak olur.
7 kişiyle miting yapmayı yanlış bulurken, 7 kişiyle ülke yönetmeye kalkmayı konuşmuyor!
Hele ‘acemilik’ lafı!
O acemilikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni nasıl yönetmeyi düşünüyordunuz?
‘Özrü kabahatinden büyük’ derler ya…
FRANSA: 90’LARIN TÜRKİYE’Sİ
Fransa, 2004’te ‘laiklik yasalarına aykırı olduğu’ gerekçesiyle üniversite öncesi devlet okullarında başörtüsünü yasaklamıştı.
Şimdi de Müslüman öğrencilerin giydiği ‘abaya’ adlı kıyafeti yasakladı.
Devlet okullarında haç taşımak veya kipa giymek de yasak.
Abaya, Fransa’daki Müslümanların geldiği Kuzey Afrika ülkelerindeki geleneksel uzun siyah giysinin adı.
Genelgede abaya yanında ‘uzun etek’ de yasaklandı!
***
Fransa’nın yeni eğitim bakanı “geleceğin Macron’u” olarak tanıtılan 34 yaşındaki Gabriel Attal, kararı duyururken, iki gerekçe saydı:
“Bir sınıfa adım attığınızda, bir bakışta öğrencilerin hangi dine mensup olduğunu anlayamamalısınız.”
“Laiklik kişinin kendisini okul aracılığıyla kurtarma özgürlüğüdür.”
“Cumhuriyetin direnişini test eden bir dini dışavurum.”
***
Birinci gerekçeyi ilk anda ‘makul’ görenler olabilir.
‘Herkes eşit görünsün’ fikrinin bir cazibesi var.
Ama düşünün;
Neden anlayamamalıyız?
Öğretmen din veya kültürle ilgili bir konu anlatıyorsa o öğrencilerin varlığı neye mani olur?
Sadece ‘farklı din ve kültürler’ hakkında ‘atıp tutmasına’ mani olur!
Ya da örneğin, Fransa’nın Afrika’daki tarihini anlatırken ‘daha dikkatli konuşmaya’ zorlar!
Bu mantıkla, öğrencilerin moral durumu ‘farklılığı’ oluşmasın diye, yüzü asıkları da kapıdan çevirmeliler!
Gelir farklılığı anlaşılmasın diye kıyafeti eski olanları da!
Saçmalık…
***
Asıl gerekçe ikinci ve üçüncü cümlede saklı.
“Müslümanlık kadınları kıyafetin, başörtüsünün içine hapseder, okul onlara başlarını açma fırsatı tanır!”
Ve “Dini simgeler cumhuriyete tehdittir.”
***
Bütün bunları 1990’ların Türkiye’sinden tanıyoruz değil mi…
Bütün yasaklar kadınlara!
Erkeklere yasak yok.
Kızınız ya kültürüne ya da inancına bağlılığından kıyafeti ve başörtüsünden dolayı okulda ‘akran zorbalığı’na uğruyor.
Bu suç…
Kızınız ya kültürüne ya da inancına bağlılığından kıyafetini ve başörtüsünü çıkarmak istemiyor ve vergi ödediği, vatandaşı olduğu devletin okuluna alınmıyor.
‘Devlet zorbalığı’ yasal!
Kızların okula gönderilmemesi suç!
Başörtülü kızları okula almamak yasal!
***
Bir grup, baskıya boyun eğmediği için okula alınmayan mağdur ve öfkeli.
Diğeri okula gidebilmek için baskıya boyun eğmiş olmaktan acı çeken, yine mağdur ve öfkeli
Erkek öğrenciler rahat mı?
Onlar da kız kardeşlerinin, akrabalarının, ‘hemşehrilerinin’ başlarına gelene kızgın…
Fransız arkadaşları da, baskı altındaki arkadaşları adına öfkeli!
2021’de IFOP’un yaptığı bir ankette, liselilerin yüzde 52’si okulda başörtüsü gibi dini semboller taşınmasının serbest bırakılması gerektiğini düşünüyor. Yüzde 49’u ise kamu görevlilerinin dini inancını gösteren semboller taşımasında da bir sakınca görmüyor. Liselilerin yüzde 52’si, aynı zamanda, dini inançlara yönelik hakarete varan eleştirileri de ‘eleştiri özgürlüğü’ olarak görmüyor.
***
Peki kim mutlu?
Fransız laikçiler!
Bir de 2000’lerin başına kadar sadece laikçiler mutluydu.
Bu şekilde bir toplum yönetilemez.
Fransa’da neredeyse 10 kişiden biri Müslüman.
Buna evlilikleri, akrabalıkları da ekleyin.
Gençlerin artık daha fazla Müslüman arkadaşları var ve daha özgürlükçüler.
Genç vatandaşların ‘devletlerine öfkeli’ büyümesinin ne anlama geldiğini biz biliyoruz.
Biz o yönetilememe halinin sınırından döndük.
***
Bir de işin ‘güvenlik’ boyutu var.
Türkiye’de namaz kılan subayları ‘laiklik’ gerekçesiyle ordudan attılar.
Başörtülü öğrencileri de üniversitelerden.
Yerlerini ‘kılık değiştirme’yi yöntem olarak kullanan FETÖ’cüler doldurdu.
Onların ihanetinin de kıyısından döndük…
***
Fransa’da ‘İslam Yasası’ dedikleri düzenlemelerin tartışıldığı günlerde bir araya geldiğim bir Fransız diplomat, “Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuya girmesin diye dua ediyoruz” demişti.
O günlerde, uzun bir gerginlikten sonra Macron ile Erdoğan arasında mektuplaşma olmuş, ortalık biraz durulmuştu.
“Girer” dedim önce.
Endişeli gözlerle baktı.
Sonra -hatırlayabildiğim kadarıyla- şöyle devam ettim: “İslam’a yönelik saldırı, ayrımcılık veya kısıtlama anlamına gelebilecek her konu, Türkiye’nin de meselesidir. Çünkü Türkler kendilerini İslam ve Müslümanlardan sorumlu görürler. Bunun bin yıllık gerekçesi var. Ve seçmenin büyük çoğunluğu buna hassastır. Erdoğan da hem inancı hem siyasetçiliği hem de devlet başkanlığı sıfatı gereği bu konuya hassastır. Ancak, Fransa’nın bu sorunu çözme sürecine bağlı olarak, Türkiye konuya şöyle de yaklaşabilir: Fransa’nın uzun bir cumhuriyet geçmişi var. Müslüman nüfusu ile sorunlarını çözebilir. Hangisinin tercih edileceğinde karşılıklı yaklaşımlar belirleyici olacak.”
***
Bir süredir bu yaklaşımla sorunsuz ilerleyen ilişkiler var.
Fransa’nın yeni Ankara Büyükelçisi Isabelle Dumont, umarım yeni bir gerginlik süreci yönetmek zorunda kalmaz.
Gerçekten Fransa, köklü cumhuriyet deneyimi ile farklılıkları yönetme konusunda güvenli ve kalıcı bir çözüm bulabilir.
Türkiye, vatandaşı olan Hıristiyan, Musevi veya diğer din mensuplarına, diğer ülkelerdeki aynı din mensupları üzerindeki etkisini de düşünerek davranır. Aynı şeyi de diğer devletlerden bekler.
Başka bir deyişle;
Avrupa ülkeleri, Türkiye’deki farklı dini ve kültürel topluluklara yönelik devlet politikalarını izleme, sorgulama haklarını ne kadar kendilerinde görüyorlarsa, Türkiye de Türk ve Müslüman toplumlar için aynısını yapma konusunda kendinde daha fazla hak ve yetki görür. Mustafa Kartoğlu
(Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)